URFA MÜZİK KÜLTÜRÜ
URFA MÜZİK KÜLTÜRÜ
İnsanlık tarihi ile yaşıt olan müzik; ırkı, dini, dili, inancı, toprağı ve bayrağı ayrı insanları aynı ezgide birleştirecek, bir araya getirecek bir güce sahiptir. Günümüze gelinceye kadar çeşitli seyirler ve gelişmeler kaydeden müzik, toplumla etkileşip bütünleşen sanatların başında yer almıştır.
Duygu ve düşüncelerin ses, söz ve ezgilerle anlatıldığı bir iletişim aracı olan müzik, aynı zamanda kültürün temel öğelerinden biridir. Düşüncenin ve felsefenin şekillendirdiği, beyinle doğrudan bağlantısı olan bir “gönül dili” olan müzik, aynı zamanda insanlığın ortak malı olarak da görülmektedir.
İnsan ruhu, duygusu, aklı ve zekâsı, kültürü ve birikiminin ürünü olarak üretilen “güzel müzik eserleri” kuşaktan kuşağa aktarılarak daha sonra gelen insanların duygu ve düşünce dünyalarını oluştururlar. Sanat ve kültür adamları, bir yandan toplumların değerleriyle şekillenir, diğer yandan da yarattıkları eserlerle toplumu etkileyerek şekillendirirler. Halk Müziğimiz de bu süreçte yüzyıllar boyu halkımız tarafından üretilmiş, beğenilerek icra edilmiş, biçimlenmiş, dilden dile, kulaktan kulağa dolaşmış, yaşatılmış ve günümüze kadar gelmiştir.
Yerleşim merkezi olarak 13.500 yıllık bir tarihe sahip olan Şanlıurfa, tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış olup zengin bir kültür birikimine sahiptir. Urfalıların müziğe olan kabiliyetleri ve tutkuları sonucunda, tarihi şehrin şöhretinde müziğin de payı olmuştur.
Şanlıurfa'da müziğin gelişmesi, yaygınlaşması, yaşatılması ve yeni eserlerle yeni sanatçıların ortaya çıkışında en önemli faktör “sıra geceleri”, “oda toplanmaları” ve “dağ yatı geceleri”dir.
Genellikle kış gecelerinde, birbirine yakın yaş grubundaki arkadaş gruplarının, her hafta bir başka arkadaşın evinde olmak üzere, haftada bir akşam, belirli bir niteliğe ve düzene göre sıra ile yaptıkları toplantılara Şanlıurfa'da "sıra gecesi" denilmektedir. Genç yaşından itibaren sıra gecesine katılan Urfalı, bu gecelerde gelenek ve göreneklerini, müzik kültürünü, toplumsal yaşam kuralla¬rını, saygıyı, hoşgörüyü ve dayanışmayı öğrenmektedir.
Adeta "halk konservatuarı" niteliğindeki sıra geceleri, usta-çırak geleneği içerisinde müziğin icra edildiği meşk ortamlarıdır. Enstrüman çalan ve okuyucu ki¬şilerin oluşturduğu “sıralar”da, makam seyri içerisinde sistemli müzik icra edilir. Müziğe ilgi duyan gençler, ustaları dinleyerek müzik bilgisi ve terbiyesini bu gecelerde alırlar. Kulaklar eğitilir, eller eğitilir ve diller eğitilir geceler boyu. Gelenek ve zarafet öğretilir dededen toruna...
“Sıra gecesi” adıyla düzenlenen, mizansen televizyon programlarında; sıra gecesi'ndeki sohbet, geleneksel oyunlar ve müzik gibi bölümlerin tamamı yansıtılmadan, sıra gecesinin sadece “müzik faslı” bölümü ve çiğköfte sunulmaktadır. Bu nedenle sıra gecesi denildiği zaman, yaygın olarak "müzik gecesi" anlaşılmaktadır. Hâlbuki müzik, sıra gecesinin sadece bir bölümüdür.
Eski bir gelenek olan “dağ gezmeleri ve yatı”ya ise yılın her mevsiminde uzun süreli veya bir-iki geceliğine erkek arkadaş gruplarıyla gidilir. Urfa'nın güneyinde ve batısında yer alan dağlarda bulunan çok sayıdaki mağara bu iş için kullanılır. “Dağ yatı geceleri”nde yemek ve sohbetten sonra sazlar, cümbüşler çalar, gazel, hoyrat ve türküler okunur. Bu “ahenkler”e yaz gecelerinde komşu gruplar gazel, türkü ve hoyratlarla cevap verirler. Heyecanlı, neşeli ve zevkli atışmaların yer aldığı karşılıklı “ahenkler”in sabaha kadar devam ettiği olur.
Urfa'da geleneksel müziğin ustalarından Mukim Tahir, Kel Hamza, Damburacı Derviş, Cemil Cankat, Bekçi Bakır, Tenekeci Mahmut, Ahmet Hafız, Kazancı Bedih, Mehmet Özbek, Seyfettin Sucu, İbrahim Tatlıses, Mustafa Savaş, İbrahim Özkan, Bakır Karadağlı ve daha sayabileceğimiz birçok müzisyen bu ortamlarda yetişmiş ve ustalık dönemlerinde de gençler kendilerinden istifade etmiştir.
Düğünde, esbap gecelerinde, eğlencede, dağ yatılarında, sıra gecelerinde ve arkadaş toplantılarındaki müzik icrasına yedisinden yetmişine kadar hemen hemen her Urfalı'nın katılarak türkü, şarkı, gazel ve hoyrat söyleyebilmesi yörede müziğin yaygın olduğunun göstergesidir.
1926 yılında derleme çalışmaları yapmak üzere Dar'ül-Elhan (İstanbul Konservatuarı)'dan Urfa'ya gelen heyette bulunan Ekrem Besim Bey, Urfalı musikişinaslar ve icraları hakkında: ".....Şunu ilave etmek isterim ki, Urfa'da dinlediğimiz zevatın hemen cümlesi, müziğe az çok vakıf insanlardı. Terennüm ettikleri parçaların hangi makamda olduğunu ve seyrini bilerek okuyorlar. Urfalıların sesleri çok temiz ve tizdir. İlk işittiğim vakit erkek sesinin bu kadar yüksek perdelere fennin vesaitinden istifade etmeksizin erişebileceğine hayret ettim" diye yazmaktan kendini alamamıştır.
Duyguların, düşüncelerin, sevginin, ıstırabın, mutluluğun ve hayatın diğer özelliklerinin türkülere, hoyratlara, gazellere ince ince işlendiği Urfa Havaları müzik camiasınca ve geniş kitlelerce sevilmekte ve zevkle dinlenmektedir.
Türk müziği makamlarının birçoğunu, Şanlıurfa ezgilerinde görmek mümkündür. Makam seyrine göre, sanat değeri yüksek ezgilerin; bağlama, kaval, ud, tambur, kanun ve keman gibi sazlarla icra edildiği müzik meclislerinde türküler yanında şarkılar ve gazeller de icra edil¬mektedir. Rehâvî, Urfa, Urfa-Mahur ve Kılıçlı makamlarının Urfa ile ilişkili olması ise müziğin yörede ne kadar etkin olduğunu göstermektedir.
Sıra gecelerinin yanısıra, 1932-1951 arası “Urfa Halkevi”nde müzik faaliyetlerini yoğun bir şekilde görmekteyiz. 1955-1975 arasında ise “Urfa Musiki Cemiyeti”nde, değerli ustalardan Mahmut Gü¬zelgöz (Tenekeci Mahmut), Karaköprülü İsmail, İzzet Delioğlu (Demir İzzet), Mehmet Şengül, Abdurrahman Savaşan (Camgöz Abe), Neyzen Hafız İsmail Baba (Kıde Hafız), Mehmet Sağlamkol (Kurrik Mahey), İsa Barak, bağlama üstadı Aziz Çekirge ve Ahmet Alaybeyi gibi güzel insanlar yüreklerini açarak, asırlık Urfa türkülerini, gazellerini ve hoyratlarını gençlere öğreterek kültürel mirasın bugünlere gelmesini sağlamışlardır.
1991 yılına gelindiğinde, Kültür Bakanlığına bağlı olarak kurulan "Şanlıurfa Devlet Türk Halk Müziği Korosu" Şanlıurfa'nın musiki hayatında yerini almıştır. Devlet Korosu, Türk Halk Müziğinin yanı sıra Şanlıurfa Halk Müziğine ait ezgileri de repertuarına alarak, bu eserleri üstün tekniklerle icra etmekte ve bu kültürü sanat konserleriyle geniş kitlelere yaymaktadır. Bu koronun faaliyetleriyle Şan¬lıurfa Halk Müziğinde yeni ufukların açıldığı gö¬rülmüştür.
1990 yılı Aralık ayında kurulan ŞURKAV (Şanlıurfa İli Kültür Eğitim Sanat ve Araştırma Vakfı) bünyesinde; Halk Müziği Yetişkinler Korosu, Halk Müziği Çocuk Korosu, Tasavvuf Müziği Korosu ve Türk Sanat Müziği Korosu çalışmaları ile çeşitli enstrüman kursları 17 yıldan beri etkin bir şekilde devam etmektedir. Vakıf'taki müzik eğitimi çalışmalarına bu süre içerisinde 1500'ün üzerinde genç katılmıştır.
1993 yılında Şanlıurfa'da, Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi Müzik Bölümü açılmış ve yetenekli gençler bu çatı altında müziğin temel bilgilerini alarak daha bilinçli ve bilgili yetişmeye başlamıştır.
1996 yılında ise, Harran Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi'nde Müzik Bölümü açılarak Şanlıurfalı gençlere, müzikte akademik ve bilimsel çalışmalara katılma fırsatı doğmuştur.
Halen geleneksel olarak bütün canlılığı ile yaşayan Şanlıurfa Halk Müziği; görüldüğü gibi son yıllarda Şanlıurfa'da kurulan bazı kurumların bünyesindeki faaliyetlerle yeni bir boyut kazanmıştır.
Duygu ve düşüncelerin ses, söz ve ezgilerle anlatıldığı bir iletişim aracı olan müzik, aynı zamanda kültürün temel öğelerinden biridir. Düşüncenin ve felsefenin şekillendirdiği, beyinle doğrudan bağlantısı olan bir “gönül dili” olan müzik, aynı zamanda insanlığın ortak malı olarak da görülmektedir.
İnsan ruhu, duygusu, aklı ve zekâsı, kültürü ve birikiminin ürünü olarak üretilen “güzel müzik eserleri” kuşaktan kuşağa aktarılarak daha sonra gelen insanların duygu ve düşünce dünyalarını oluştururlar. Sanat ve kültür adamları, bir yandan toplumların değerleriyle şekillenir, diğer yandan da yarattıkları eserlerle toplumu etkileyerek şekillendirirler. Halk Müziğimiz de bu süreçte yüzyıllar boyu halkımız tarafından üretilmiş, beğenilerek icra edilmiş, biçimlenmiş, dilden dile, kulaktan kulağa dolaşmış, yaşatılmış ve günümüze kadar gelmiştir.
Yerleşim merkezi olarak 13.500 yıllık bir tarihe sahip olan Şanlıurfa, tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış olup zengin bir kültür birikimine sahiptir. Urfalıların müziğe olan kabiliyetleri ve tutkuları sonucunda, tarihi şehrin şöhretinde müziğin de payı olmuştur.
Şanlıurfa'da müziğin gelişmesi, yaygınlaşması, yaşatılması ve yeni eserlerle yeni sanatçıların ortaya çıkışında en önemli faktör “sıra geceleri”, “oda toplanmaları” ve “dağ yatı geceleri”dir.
Genellikle kış gecelerinde, birbirine yakın yaş grubundaki arkadaş gruplarının, her hafta bir başka arkadaşın evinde olmak üzere, haftada bir akşam, belirli bir niteliğe ve düzene göre sıra ile yaptıkları toplantılara Şanlıurfa'da "sıra gecesi" denilmektedir. Genç yaşından itibaren sıra gecesine katılan Urfalı, bu gecelerde gelenek ve göreneklerini, müzik kültürünü, toplumsal yaşam kuralla¬rını, saygıyı, hoşgörüyü ve dayanışmayı öğrenmektedir.
Adeta "halk konservatuarı" niteliğindeki sıra geceleri, usta-çırak geleneği içerisinde müziğin icra edildiği meşk ortamlarıdır. Enstrüman çalan ve okuyucu ki¬şilerin oluşturduğu “sıralar”da, makam seyri içerisinde sistemli müzik icra edilir. Müziğe ilgi duyan gençler, ustaları dinleyerek müzik bilgisi ve terbiyesini bu gecelerde alırlar. Kulaklar eğitilir, eller eğitilir ve diller eğitilir geceler boyu. Gelenek ve zarafet öğretilir dededen toruna...
“Sıra gecesi” adıyla düzenlenen, mizansen televizyon programlarında; sıra gecesi'ndeki sohbet, geleneksel oyunlar ve müzik gibi bölümlerin tamamı yansıtılmadan, sıra gecesinin sadece “müzik faslı” bölümü ve çiğköfte sunulmaktadır. Bu nedenle sıra gecesi denildiği zaman, yaygın olarak "müzik gecesi" anlaşılmaktadır. Hâlbuki müzik, sıra gecesinin sadece bir bölümüdür.
Eski bir gelenek olan “dağ gezmeleri ve yatı”ya ise yılın her mevsiminde uzun süreli veya bir-iki geceliğine erkek arkadaş gruplarıyla gidilir. Urfa'nın güneyinde ve batısında yer alan dağlarda bulunan çok sayıdaki mağara bu iş için kullanılır. “Dağ yatı geceleri”nde yemek ve sohbetten sonra sazlar, cümbüşler çalar, gazel, hoyrat ve türküler okunur. Bu “ahenkler”e yaz gecelerinde komşu gruplar gazel, türkü ve hoyratlarla cevap verirler. Heyecanlı, neşeli ve zevkli atışmaların yer aldığı karşılıklı “ahenkler”in sabaha kadar devam ettiği olur.
Urfa'da geleneksel müziğin ustalarından Mukim Tahir, Kel Hamza, Damburacı Derviş, Cemil Cankat, Bekçi Bakır, Tenekeci Mahmut, Ahmet Hafız, Kazancı Bedih, Mehmet Özbek, Seyfettin Sucu, İbrahim Tatlıses, Mustafa Savaş, İbrahim Özkan, Bakır Karadağlı ve daha sayabileceğimiz birçok müzisyen bu ortamlarda yetişmiş ve ustalık dönemlerinde de gençler kendilerinden istifade etmiştir.
Düğünde, esbap gecelerinde, eğlencede, dağ yatılarında, sıra gecelerinde ve arkadaş toplantılarındaki müzik icrasına yedisinden yetmişine kadar hemen hemen her Urfalı'nın katılarak türkü, şarkı, gazel ve hoyrat söyleyebilmesi yörede müziğin yaygın olduğunun göstergesidir.
1926 yılında derleme çalışmaları yapmak üzere Dar'ül-Elhan (İstanbul Konservatuarı)'dan Urfa'ya gelen heyette bulunan Ekrem Besim Bey, Urfalı musikişinaslar ve icraları hakkında: ".....Şunu ilave etmek isterim ki, Urfa'da dinlediğimiz zevatın hemen cümlesi, müziğe az çok vakıf insanlardı. Terennüm ettikleri parçaların hangi makamda olduğunu ve seyrini bilerek okuyorlar. Urfalıların sesleri çok temiz ve tizdir. İlk işittiğim vakit erkek sesinin bu kadar yüksek perdelere fennin vesaitinden istifade etmeksizin erişebileceğine hayret ettim" diye yazmaktan kendini alamamıştır.
Duyguların, düşüncelerin, sevginin, ıstırabın, mutluluğun ve hayatın diğer özelliklerinin türkülere, hoyratlara, gazellere ince ince işlendiği Urfa Havaları müzik camiasınca ve geniş kitlelerce sevilmekte ve zevkle dinlenmektedir.
Türk müziği makamlarının birçoğunu, Şanlıurfa ezgilerinde görmek mümkündür. Makam seyrine göre, sanat değeri yüksek ezgilerin; bağlama, kaval, ud, tambur, kanun ve keman gibi sazlarla icra edildiği müzik meclislerinde türküler yanında şarkılar ve gazeller de icra edil¬mektedir. Rehâvî, Urfa, Urfa-Mahur ve Kılıçlı makamlarının Urfa ile ilişkili olması ise müziğin yörede ne kadar etkin olduğunu göstermektedir.
Sıra gecelerinin yanısıra, 1932-1951 arası “Urfa Halkevi”nde müzik faaliyetlerini yoğun bir şekilde görmekteyiz. 1955-1975 arasında ise “Urfa Musiki Cemiyeti”nde, değerli ustalardan Mahmut Gü¬zelgöz (Tenekeci Mahmut), Karaköprülü İsmail, İzzet Delioğlu (Demir İzzet), Mehmet Şengül, Abdurrahman Savaşan (Camgöz Abe), Neyzen Hafız İsmail Baba (Kıde Hafız), Mehmet Sağlamkol (Kurrik Mahey), İsa Barak, bağlama üstadı Aziz Çekirge ve Ahmet Alaybeyi gibi güzel insanlar yüreklerini açarak, asırlık Urfa türkülerini, gazellerini ve hoyratlarını gençlere öğreterek kültürel mirasın bugünlere gelmesini sağlamışlardır.
1991 yılına gelindiğinde, Kültür Bakanlığına bağlı olarak kurulan "Şanlıurfa Devlet Türk Halk Müziği Korosu" Şanlıurfa'nın musiki hayatında yerini almıştır. Devlet Korosu, Türk Halk Müziğinin yanı sıra Şanlıurfa Halk Müziğine ait ezgileri de repertuarına alarak, bu eserleri üstün tekniklerle icra etmekte ve bu kültürü sanat konserleriyle geniş kitlelere yaymaktadır. Bu koronun faaliyetleriyle Şan¬lıurfa Halk Müziğinde yeni ufukların açıldığı gö¬rülmüştür.
1990 yılı Aralık ayında kurulan ŞURKAV (Şanlıurfa İli Kültür Eğitim Sanat ve Araştırma Vakfı) bünyesinde; Halk Müziği Yetişkinler Korosu, Halk Müziği Çocuk Korosu, Tasavvuf Müziği Korosu ve Türk Sanat Müziği Korosu çalışmaları ile çeşitli enstrüman kursları 17 yıldan beri etkin bir şekilde devam etmektedir. Vakıf'taki müzik eğitimi çalışmalarına bu süre içerisinde 1500'ün üzerinde genç katılmıştır.
1993 yılında Şanlıurfa'da, Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi Müzik Bölümü açılmış ve yetenekli gençler bu çatı altında müziğin temel bilgilerini alarak daha bilinçli ve bilgili yetişmeye başlamıştır.
1996 yılında ise, Harran Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi'nde Müzik Bölümü açılarak Şanlıurfalı gençlere, müzikte akademik ve bilimsel çalışmalara katılma fırsatı doğmuştur.
Halen geleneksel olarak bütün canlılığı ile yaşayan Şanlıurfa Halk Müziği; görüldüğü gibi son yıllarda Şanlıurfa'da kurulan bazı kurumların bünyesindeki faaliyetlerle yeni bir boyut kazanmıştır.
Sabri KÜRKÇÜOĞLU
ŞANLIURFA HALK MÜZİĞİ'NE GENEL BİR BAKIŞ
A. GİRİŞ
Şanlıurfa Halk Müziği, ezgi yapısı, söz zenginliği, eser sayısı, kaliteli ve sistemli icrası ile Türk Halk Müziği içinde seçkin bir konuma sahip olmuştur. Güzel icra yeteneğine sahip yöre sanatçılarının ses rengi ve ağız özellikleriyle bütünleşen bu müzik, yurdumuza güzellikler dünyasının kapısını açmıştır.
ŞANLIURFA HALK MÜZİĞİ'NE GENEL BİR BAKIŞ
A. GİRİŞ
Şanlıurfa Halk Müziği, ezgi yapısı, söz zenginliği, eser sayısı, kaliteli ve sistemli icrası ile Türk Halk Müziği içinde seçkin bir konuma sahip olmuştur. Güzel icra yeteneğine sahip yöre sanatçılarının ses rengi ve ağız özellikleriyle bütünleşen bu müzik, yurdumuza güzellikler dünyasının kapısını açmıştır.
Şanlıurfa müzik kültüründe "sıra geceleri" ve "yatı geceleri"nin özel bir rolü bulunmaktadır. Haftada bir gece evlerde toplanarak sıra gezen gruplar ile birkaç gün kalmak üzere dağlara yatıya giden grupların içinde çalgı takımı ve okuyucular da bulunur. Bu gecelerde sohbetlerin yanı sıra usta-çırak geleneği içerisinde makam geleneğine göre sistemli müzik icra edilmekte olup gençler ilk müzik bilgisi ve terbiyesini bu gecelerde almaktadırlar.
Şanlıurfa Halk Müziği ürünleri sanat değeri yüksek, insanı yürekten etkileyen, içli ve duygulu eserlerden oluşmaktadır. Duyguların, düşüncelerin, sevginin, ıstırabın, mutluluğun ve hayatın diğer özelliklerinin türkülere, hoyratlara, gazellere ince ince işlendiği Urfa Havaları müzik camiasınca ve geniş kitlelerce sevilmekte ve zevkle dinlenmektedir.
Ağızları, müzik anlayışları, etkinlenmeleri, makam geleneğine bağlı müzik icrası gibi ortak özellikleri, benzerlik veya yakınlıkları olan bilhassa; Kerkük, Elazığ, Diyarbakır ve Şanlıurfa gibi illerin türkülerinde çok çeşitli varyantlar olabilmektedir. Bir Şanlıurfa türküsünün Elazığ veya Malatya türküsü, bir Elazığ türküsünün de Malatya veya Diyarbakır türküsü olarak kaydına rastlanmıştır. Bu yörelerin önemli oranda melodi (ezgi) benzerlikleri olan türkülerinin varlığı bilinen bir gerçektir. Yörelerin kendi kendilerine mal ettikleri fakat aslında kendilerinin olmayan türküleri de vardır. Halk müziği derlemeleri ve araştırmalarında bazı türkülerin hangi yöreye ait olduğunun kesin olarak tesbiti çoğu kez mümkün olmamaktadır. Bazı eserlerin daha geniş bir coğrafyada sevildiği ve daha ortak izler taşıdığı görülmektedir. Bu durum halk müziğine ayrı bir güzellik ve zenginlik katmaktadır.
Şanlıurfa Halk Müziği sahasında araştırılacak, incelenecek ve derlenecek birçok ürün bulunmaktadır. Konuyla ilgili kurum ve kuruluşlar ile araştırmacıların yapacağı yeni çalışmalar bu kültür mirasımızın gelecek kuşaklara aktarılmasını ve yaşatılmasını sağlayacaktır.
B. URFA TARİHİNDE MUSİKİNİN İZLERİ
Şanlıurfa musiki tarihi hakkında köklü bir çalışma bugüne kadar yapılmamış olup, sadece birkaç kitapta, birkaç satır halinde Şanlıurfa müziğinden bahsedilmektedir. Gelecekte bu konu ile ilgili yapılacak bilimsel araştırmalar Şanlıurfa musiki tarihini biraz olsun aydınlatacaktır.
Şanlıurfa musiki tarihi hakkında köklü bir çalışma bugüne kadar yapılmamış olup, sadece birkaç kitapta, birkaç satır halinde Şanlıurfa müziğinden bahsedilmektedir. Gelecekte bu konu ile ilgili yapılacak bilimsel araştırmalar Şanlıurfa musiki tarihini biraz olsun aydınlatacaktır.
İnsanlık tarihi ile yaşıt olan musiki, günümüze gelinceye kadar, çeşitli değişikliklere uğramış ve gelişmeler kaydetmiştir. Yerleşim merkezi olarak 11.000 yıllık bir tarihe sahip olan Şanlıurfa, musiki tarihi yönünden de aynı tarihlere kadar uzanan bir seyir izlemektedir.
Şanlıurfa'da musiki ile ilgili ilk bulgular milattan önceki dönemlere kadar uzanır. Şanlıurfa'nın Hilvan ilçesi Kantara Köyü'nde yapılan "Nevalı Çori" kazılarında bulunan, M.Ö. 7000 tarihine ait (Neolitik Çağ/Cilali Taş Devri) bir kap parçası üzerinde bir dans sahnesi görüntüsü tespit edilmiştir. Yine "Titriş" kazılarından elde edilen M.Ö. 3000 yıllarına ait (İlk Tunç Çağı) kireç taşından yapılmış, keman tipi stilize edilmiş bir insan figürü bulunmuştur. Bahsedilen buluntular Şanlıurfa Müzesi'nde sergilenmektedir.
Şanlıurfa musiki tarihinde söz edilecek en eski şahsiyetlerden biri 154-222 tarihleri arasında yaşayan Bardaysan'dır. Bardaysan'ın ailesi Erbil'den Urfa'ya gelip yerleşmiştir. Daysan Nehri (Sonraları ismi Karakoyun olan) kenarında doğduğundan Bardaysan (Daysan'ın oğlu) lakabıyla ünlenmiştir. Putperest olup Bereket Tanrıçası Atargatis'e tapınan Bardaysan, ilk eğitimini Suruç ile Halep arasındaki Menbic (Mabbog) şehrinde almış ve daha sonra Urfa'ya gelmiştir. Büyük bir din filozofu, büyük bir bir şair ve iyi bir sporcu da olan Bardaysan, okçulukta, nişancılıkta ve binicilikte de hüneri ile tanınmıştır. Müziğe de düşkün olup, dünyaya gelen oğlunun adını "Ahenk" manasına gelen "Harmonius" koymuştur. (1)
Bardaysan, Kral VIII. Büyük Abgar ile aynı dönemde yaşamıştır. Urfa'da onunla birlikte eğitim almış ve saraya da sık sık misafir olmuştur.
Bardaysan, Süryânice yazdığı mersiyeleri aynı zamanda bestelemiş veya besteletmiştir. Onun zamanında kiliselerde ayin müziği yapılırdı. Bardaysan'ın dini ayin ile müziği birleştiren ilk fikir ve sanat adamı olduğu söylenir. O dönemde Urfa'daki musikinin, yeni doğmuş bulunan Hıristiyanlığı etkilediği anlaşılmaktadır.
Şanlıurfa'nın Eyyûbiye Mahallesi'nde 1970 yılında bulunan, miladi 228 yılına ait bir mozaikte, Yunanlı efsanevi musikişinas Orpheus ve onun müziğini dinleyen, kuş, arslan, geyik ve melekler tasvir edilmiştir.(2) Bu mozaik, üçüncü asırda Urfa'da musikinin gelişmiş olduğunu göstermektedir. Mozaik bugün kayıptır.
Türk Mûsikisi'nde adını, Urfa şehrinin eski adından almış "Rehâvî" denilen bir makam bulunmaktadır. Aslı Ruhâvî olmalıdır ki, Urfalı, Urfa'ya ait ve mensup demektir. Çok eski olan bu makam ve İbn-i Sînâ'da geçtiğine göre I. asırdan yeni olamaz. Eskiden çok kullanılmıştır. Sonraları yerini tamamen Rast almıştır. İki türlü Rehâvî vardır. Birincisi basittir, Rast makamına benzeyen bir makamdır. Asıl Rehâvî ise Bayatî makamıyla Rast makamının birleşiminden meydana gelen bir terkiptir. Türk müziğinde 102 parça mevcuttur.(3) Rehâvî makamına Urfa halk müziğinde bugün rastlanılmamaktadır.
Rehâvî makamının yanı sıra Arap musikisinde "Urfa Makamı" diye bilinen bir makam da bulunmaktadır. Bu makam, Urfa'da kullanılan "Urfa Divan Makamı"dır. Bugün birçok Arap ülkesinde kullanılmaktadır. Bu durum, Şanlıurfa Halk Müziğine özgü bir makamın Arap müziğini etkilediğini göstermektedir.
"Urfa-Mahur Makamı" ise Irakta kullanılan yeni bir Arap Mûsikisi mürekkep makamıdır.
Bunlardan başka bir de -mahalli tabirle- "Kılıçlı Makamı" denilen bir makam vardır. Bu makamda bir Urfa hoyrat çeşidi bulunmaktadır.
İşte; Rehâvî, Urfa, Urfa-Mahur ve Kılıçlı makamlarının Urfa ile ilişkili olması, tarihte musikinin yöremizde ne kadar etkin olduğunu gösteren örneklerdir.
Şanlıurfa'nın ilçesi Harran'da 1984 yılında yapılan kazılarda, 13. yüzyıla ait Eyyûbiler döneminden kalma kemikten yapılmış bir kaval bulunmuştur. Halen Harran kazı evinde muhafaza edilmektedir. Bugün de aynı yörede yapılan düğün törenlerinde kaval eşliğinde oyunlar oynandığı görülmektedir.
Şeyhül-İslâm Mehmet Esad Efendi, "Atrab-ül Asar" isimli eserde, Şanlıurfalı Şair Yusuf Nâbi'nin (1642-1712) müzik alanında da üstad olduğunu, güzel sesi ve "Seyyid Nuh" müstear adıyla şahâne eserler bestelediğini belirtmektedir.
18. ve 19. yüzyıl, Osmanlı idaresindeki Urfa'da musikinin ve şiirin ileri düzeyde olduğu dönemlerdir. "Kılıçlı Makamı"nın bu dönemde Şanlıurfa'da doğduğu söylenmektedir. Kılıçlı Makamı'ndaki "Güle Kon Dikene Konma" adlı eser günümüzde de sevilerek icra edilmektedir. Günümüze kadar gelen anonim halk müziği eserlerinin birçoğu bu dönemlerden kalmadır. Özellikle bu dönemlerde gazel biçiminde yazılmış şiirler zengin ezgilerle divan tarzında uzun havalar olarak okunmaya başlamıştır.
Musikiye tamamen birinci planda yer vermesiyle Mevlevilik, diğer tarikatlerden daha fazla güzel sanatlara eğilmiştir. 1725-1925 yılları arasında faaliyetini sürdüren Urfa Mevlevihânesi'nde icra edilen tasavvuf musikisinin Urfa halk müziğine önemli etkileri olmuş ve bugünkü Halk müziğinin temellerini oluşturmuştur diyebiliriz. Tasavvuf musikisine ait repertuarın içinde okunan İlahi, Nefes ve kırık havalara Şanlıurfa'da "çifte" deyimi kullanılmaktadır. Yine bu repertuarın içinde münacat, naat, mersiye, kaside, ve gazel gibi "tek" (solo) okunan eserlerde vardır.
Urfa'da müziğin gelişme sebeplerini ve seyrini araştırdığımızda bazı kaynak kişiler ise Osmanlı döneminde saraydan sürgün edilen birçok musikişinasın Urfa'ya gönderildiğini, bu insanların yıllarca müzik birikimlerini yöre insanlarına aktardıklarını ifade etmişlerdir.
20. yüzyılın ilk başlarında savaşlardan dolayı musikinin duraklama dönemine girdiği görülmektedir. Daha sonra Cumhuriyet dönemiyle birlikte yeniden gelişmeler görülmüştür.
Taşplakların yaygın olduğu dönemlerde müziği seven Urfalı tüccarlar, İstanbul'a gittiklerinde o günün en beğenilen sanatçılarının taşplaklarını getirmişler ve bu taşplaklar Urfalı müzik icracıları tarafından dinlenilmiş ve öğrenilen eserler daha sonraları çeşitli meclislerde (özellikle sıra gecelerinde) icra edilmiştir. Bir yandan da yörenin sanatçı ruhlu insanları yeni eserler meydana getirirek Urfa'da musiki kültürünün gelişimine katkıda bulunmuşlardır.
Taşplakların yaygın olduğu dönemlerde müziği seven Urfalı tüccarlar, İstanbul'a gittiklerinde o günün en beğenilen sanatçılarının taşplaklarını getirmişler ve bu taşplaklar Urfalı müzik icracıları tarafından dinlenilmiş ve öğrenilen eserler daha sonraları çeşitli meclislerde (özellikle sıra gecelerinde) icra edilmiştir. Bir yandan da yörenin sanatçı ruhlu insanları yeni eserler meydana getirirek Urfa'da musiki kültürünün gelişimine katkıda bulunmuşlardır.
1926 yılında derleme çalışmaları yapmak üzere Dar'ül-Elhan (İstanbul Konservatuvarı)'dan Şanlıurfa'ya gelen heyette bulunan Ekrem Besim Bey, daha sonra derlemelerle ilgili hazırlanan Dar'ül Elhan'ın "Anadolu Halk Şarkıları Defteri"nin önsözünde Şanlıurfalı musıkişinaslar ve icraları hakkında: ".....Şunu ilave etmek isterim ki, Urfa'da dinlediğimiz zevatın hemen cümlesi, müziğe az çok vakıf insanlardı. Terennüm ettikleri parçaların hangi makamda olduğunu ve seyrini bilerek okuyorlar. Urfalıların sesleri çok temiz ve tizdir. ilk işittiğim vakit erkek sesinin bu kadar yüksek perdelere fennin vesaitinden istifade etmeksizin erişebileceğine hayret ettim" (4) diye yazmaktan kendini alamamıştır.
1932’de Atatürk'ün isteği üzerine Türkiye'de kurulan "Halkevleri" bünyesinde Dil, Tarih, Edebiyat ve Folklor şubeleri oluşturulmuştur. Urfa Halkevi'nde ise musiki faaliyetleri bu dönemde yoğunlaşmış ve kurumsallaşmıştır. Halkevi'nde halkbilimi alanında geniş ölçüde derleme çalışmaları da yapılmıştır. Urfa Halkevi'nin yıllık bir yayın organı da olmuş ve 1951’e kadar çalışmaları sürdürülmüştür.
Daha sonra "Urfa Musiki Cemiyeti" kurulmuş ve uzun yıllar (1955-1975 arası) bu cemiyette eğitim ve sanat faaliyetleri devam etmiştir.
1991 yılına gelindiğinde, Kültür Bakanlığına bağlı olarak kurulan "Şanlıurfa Devlet Türk Halk Müziği Korosu" Şanlıurfa'nın musiki hayatında yerini almıştır. Devlet Korosu, Türk Halk Müziğinin yanısıra Şanlıurfa Halk Müziğine ait ezgileri de repertuarına alarak, bu eserleri üstün tekniklerle icra etmekte ve bu kültürü sanat konserleriyle geniş kitlelere yaymaktadır. Bu koronun faaliyetleriyle Şanlıurfa Halk Müziğinde yeni ufukların açıldığı görülmüştür.
1990 yılı Aralık ayında kurulan ŞURKAV (Şanlıurfa İli Kültür Eğitim Sanat ve Araştırma Vakfı) bünyesinde; Halk Müziği Yetişkinler Korosu, Halk Müziği Çocuk Korosu, Tasavvuf Müziği Korosu ve Türk Sanat Müziği Korosu çalışmaları ile çeşitli enstrüman kursları 11 yıldan beri etkin bir şekilde devam etmektedir. Vakıf'taki müzik eğitimi çalışmalarına bu süre içerisinde 1000'in üzerinde genç katılmıştır.
1993 yılında Şanlıurfa'da, Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi Müzik Bölümü açılmış ve yetenekli gençler bu çatı altında müziğin temel bilgilerini alarak daha bilinçli ve bilgili yetişmeye başlamıştır.
1996 yılında ise, Harran Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi'nde Müzik Bölümü açılarak Şanlıurfalı gençlere, müzikte akademik ve bilimsel çalışmalara katılma fırsatı doğmuştur.
Halen geleneksel olarak bütün canlılığı ile yaşayan Şanlıurfa Halk Müziği; görüldüğü gibi son yıllarda Şanlıurfa'da kurulan bazı kurumların bünyesindeki faaliyetlerle yeni bir boyut kazanmıştır.
Halen geleneksel olarak bütün canlılığı ile yaşayan Şanlıurfa Halk Müziği; görüldüğü gibi son yıllarda Şanlıurfa'da kurulan bazı kurumların bünyesindeki faaliyetlerle yeni bir boyut kazanmıştır.
C. ŞANLIURFA'DA HALK MÜZİĞİ DERLEME ÇALIŞMALARI
Şanlıurfa Halk Müziği ile ilgili yapılan en önemli derleme çalışmalarını; 1926 yılında Dar'ül Elhan heyetinin, 1938 yılında Ankara Devlet Konservatuarının derleme ekibinde bulunan Muzaffer Sarısözen'in, Osman Özsoy (Bandocu Osman)'un, TRT'nin, 1976 yılında MİFAD'ın, Fatih Yükselmiş, Fikret Otyam, Mehmet Özbek, Necati Aydınlı, Osman Güzelgöz, Abuzer Akbıyık, Salih Turhan, Kubilay Dökmetaş ve S. Sabri Kürkçüoğlu ile 1991 yılından itibaren Şanlıurfa DTHM Korosu’nun yaptığı çalışmalar olarak sayabiliriz.
Şanlıurfa Halk Müziği ile ilgili yapılan en önemli derleme çalışmalarını; 1926 yılında Dar'ül Elhan heyetinin, 1938 yılında Ankara Devlet Konservatuarının derleme ekibinde bulunan Muzaffer Sarısözen'in, Osman Özsoy (Bandocu Osman)'un, TRT'nin, 1976 yılında MİFAD'ın, Fatih Yükselmiş, Fikret Otyam, Mehmet Özbek, Necati Aydınlı, Osman Güzelgöz, Abuzer Akbıyık, Salih Turhan, Kubilay Dökmetaş ve S. Sabri Kürkçüoğlu ile 1991 yılından itibaren Şanlıurfa DTHM Korosu’nun yaptığı çalışmalar olarak sayabiliriz.
Derleme çalışmaları kronolojik olarak şöyledir:
1) Dar'ül Elhan Heyeti'nin 1926 Yılında Yapmış Olduğu Derleme Çalışması
Urfa türküleriyle ilgili ilk kapsamlı derleme çalışması Dar'ül Elhan Heyeti'nin (İstanbul Konservatuarı) Yusuf Ziya Demircioğlu başkanlığında yaptığı çalışmadır.
Urfa türküleriyle ilgili ilk kapsamlı derleme çalışması Dar'ül Elhan Heyeti'nin (İstanbul Konservatuarı) Yusuf Ziya Demircioğlu başkanlığında yaptığı çalışmadır.
Dar'ül Elhan (İstanbul Konservatuarı) heyeti; türkü, uzun hava ve oyun havaları derlemek üzere Anadolu'ya dört gezi yapmıştır. Yapılan dört derleme çalışmasında yurdun çeşitli yörelerinden 850 kadar türkü notaya alınmış; bunların önemli bir kısmı plağa kaydedilmiştir. Bu plaklar sıhhatsiz arşivleme ve imkansızlık yüzünden birkaç yıl içinde bozulmuştur. Bu gezilerde derlenen ezgiler "Anadolu Halk Şarkıları" ismiyle 15 defter halinde 1927 yılında yayınlanmıştır.
Heyet, birinci araştırma gezisinde, 31 Temmuz 1926 tarihinde Şanlıurfa'ya gelmiştir. Bu geziye Yusuf Ziya Demircioğlu, Rauf Yekta, Dürri ve Ekrem Besim katılmışlardır. Birinci araştırma gezisi Urfa'nın yanısıra Adana, Gaziantep, Niğde, Kayseri, Sivas illerini de kapsamıştır. Bu gezide 250 adet halk türküsü ve oyun havası derlenmiştir. Bu bölgede ilk seyahatte toplanan türkülerin notaları ve sözleri "Anadolu Halk Şarkıları" 1., 2 ve 5. defter adı altında nota ve sözleriyle 1927 yılında Osmanlıca yayınlanmıştır.
Urfa türkülerinden 36 adedinin sözleri ve notaları ise Dar'ül Elhan Heyeti'nin derleme çalışmalarının yer aldığı Anadolu Halk Şarkıları'nın 5., 6., 13. ve 15. defterlerinde yayınlanmıştır.
Osmanlıca basılmış 5. Defterin önsözünü yazan Ekrem Besim Bey'in Urfa türküleri ve okuyucuları hakkında güzel tespitleri vardır. Bu nedenle 5. defterin önsözünü Osmanlıcadan çevirerek aşağıya aynen almayı uygun gördük.
"Konservatuarın Türk Halk Şarkılarını toplamak için Anadolu'ya iki sene sıra ile çıkardığı iki heyetle, birincisinin semere-i mesaisini kısmen muhtevi olan bu risalede Türkiye'de ilk defa olarak ciddi ve fenni bir surette bu vadide çalışmaya başlayan heyetin seyahatinden bir nebze bahsetmek isterim.
Bu seyahatin, ne gibi düşüncelerin, müesseratın ve ihtiyacatın mahsülü olduğunu, evvelki defterlerde muhterem meslektaşlarım izah ettikleri cihetle o nukattan sarf-ı nazar edip, asıl seyahatten ve gezdiğimiz yerlerden toplanan halis Türk müziği nüveleri olan halk şarkılarından bahs etmeye gayret edeceğim.
Heyet, İstanbul'dan 31 Temmuz 1926 tarihinde hareket ederken, çizilmiş bir proğram vardı ve kendisine kati bir istikamet tayin etmiş bulunuyordu. Herkesin kemal-i iştiyakla bahsettiği ve dinlediği vakit hususiyeti dolayısıyla büyük bir zevk aldığı meşhur "Urfa Ağzı" tabir edilen üslûp hepimizi o şair memleketine celp etmiş idi, binaenaleyh seyahat müddetimizin mühim bir kısmı Urfa'da geçti.
Avrupalıların sitayişle yad ettikleri Türk misafirperverliğinin en koyusunu Urfa'da bulursunuz. Heyetimiz orada çalıştığı müddetçe ne kadar hüsn-ü kabul gördüğünü, ne gibi samimi rabıtalar tesis ettiğini unutmaz, bu husus; maksadımızı, hangi gayeye doğru gittiğimizi, velev ki, kabul olduğu kadar veciz bir surette izah etsek, şimdiye kadar görülmemiş, işitilmemiş bir iş için, yani en doğrusu kendi memleketlerinde ehemmiyet vermedikleri uzun havalar, oyun havalarını toplamak uğrunda İstanbul'dan kalkıp diyar diyar gezmek anlaşılacak şey değildi. Fakat hiç de böyle olmadı. Urfa Valisi Fuat Beyefendi, Türk Ocağı Reisi bulunan eşraftan Hacı Mustafa Reşit Bey gibi münevver zevat derhal teşebbüs ettiğimiz işin ehemmiyetini idrak ettiler, asıl nağmeleri bize verecek olanlar ise eski Urfa şarkılarının bir defa bu suretle tesbit ettikten sonra artık ziyaa uğramayacağını anladılar ve memnunen, seve seve mesaimize iştirak ettiler, hepsine alenen teşekkür etmeyi bir borç bilirim.
Anadolu'nun her tarafında olduğu gibi halk teganniyatı o havalide de iki türlüdür. Uzun hava, kayabaşı tabir ettikleri usülsüz yani ritmsiz parçalarla muayyen ritm dahilinde terennüm edilen parçalar. Uzun havaları Urfa'da (divan) ve (hoyrat) olarak iki tip şeklinde tasnif edebiliriz. Şunu ilave etmek isterim ki, Urfa'da dinlediğimiz zevatın hemen cümlesi müziğe az çok vakıf insanlardı. Terennüm ettikleri parçaların hangi makamdan olduğunu ve o makamın seyrini bilerek okuyorlar. Keyfiyeti iki nokta-i nazardan tetkik edecek olur isek, herhalde başka başka neticeler elde ederiz. Filvaki, makamların dar çerçevesi içinde kalmayan, daha doğrusu okuyt şurutu bilmedikleri için onlardan tamamiyle azâde olan halk musıkişinasları herhalde (halkçılık) nokta-i nazarından daha çok müraccahtırlar; çünkü onlar nasıl hissiyatını zincirlemiyor ise o hissiyatın dili olan musıkiyi de dört duvar arasına almıyorlar.
Diğer taraftan Urfalıların müzik ile kısmen iştigal etmiş olmaları velev ki bu muayyen bazı nukata münhasır kalmış olsun, o memleket ahalisinin tabii ve coğrafi vaziyetinin icabatındandır.
Uzun hava tiplerinde Divan herhalde diğeri olan hoyrattan daha çok musanna ve daha sanatkârane vücut bulmuş bir numunedir. Müzik nokta-i nazarından gazele çok müşabih olan divanın (Meyan) kısmına tecnis tabir ederler.
Güftesi, hoyratın güftesi, yerli şairlerin arasından alınır.
Hoyrat ise bütün halkın en ufak çocuktan en ihtiyar köylüye kadar herkesin terennüm ettiği havadır. mecmuamızda neşrettiğimiz kırık hava tabir ettikleri mevzun şarkıların adedi ise namütenahidir. Şurası şayanı hakikattir ki, 2/4, 6/8 ve 10/16 vezinlerin çokluğu yanında 9/8 vezini gibi mütebellir bir hususiyete malik olan ritm çok azdır.
Urfalıların sesleri çok temiz ve tizdir. ilk defa işittiğim vakit erkek sesinin bu kadar yüksek perdelere fennin vesaitinden istifade etmeksizin erişebileceğine hayret ettim.
Konservatuarımızın memlekete naçiz bir hizmet olarak ziya'dan vakiye ettiği halk türkülerini tespit ve neşr uğrundaki faaliyetine devam etmesini memnuniyetle karşılayan büyüklerimizden gördüğümüz teşvike mukabil, minnettarlığımı burada arz etmeyi bir vecibe addederim."
Ekrem BESİM
Ekrem BESİM
Mahmut Ragıp Gazimihal de, "Anadolu Türküleri ve Müzik İstikbâlimiz" adlı kitabında bu ilk derleme gezisine dair Yusuf Ziya Demircioğlu'nun anlattıklarına yer vermiştir.
Ayrıca Yusuf Ziya Demircioğlu "Anadolu Köylerinin Türküleri" (5) isimli kitapta 18 Şanlıurfa türküsünün sözlerine yer vermiştir. bu türküler şunlardır: Ağlama yar ağlama, Az kaldı bayram ola, Kalenin ardında üç ağaç incir, Harman yeri sürseler, Gidin bulutlar gidin, Çaya indim çağlarım, Karanfil ekilende, Elinde altın terazi, Arabası mavi boya, Petekte üzüm kara, Giderem ben de ben de, Oğlan gider oduna, Giderem burdan artık, Evlerinin önü yoldur yolaktır, Hüvengin yollarında, Çelik pazarında ufacık taşlar, Ben de gittim bir geyiğin avına, Vara vara vardım bu kara taşa.
2) Ankara Devlet Konservatuarı'nın 1938 Yılında Yapmış Olduğu Derleme Çalışması
Urfa'da yapılan ikinci önemli derleme çalışması Ulvi Cemal Erkin başkanlığında Muzaffer Sarısözen'in de katılımıyla Ankara Devlet Konservaturı tarafından yapılan derleme çalışmasıdır.
Urfa'da yapılan ikinci önemli derleme çalışması Ulvi Cemal Erkin başkanlığında Muzaffer Sarısözen'in de katılımıyla Ankara Devlet Konservaturı tarafından yapılan derleme çalışmasıdır.
1938 yılında Urfa'ya gelen heyet, Urfa'nın ileri gelen ustalarından; türkü, uzun hava ve oyun havaları kaydetmişler ve daha sonra bunların bir kısmını notaya alarak radyo arşivine kazandırmışlardır. Bu derleme çalışmasında Mukim Tahir, Hacı Nuri Hafız (Başaran), Şükrü Hafız (Çadırcı), Bayan Saniye, Mehmet Sağlamkol (Kurrik Mehey), Mehmet Bardakçı, Hakim Ercan, Bekir Kaynak, Karaköprülü İsmail, Nusret Ergun, Kadir Yılmaz, Hüseyin Simitçi, İsmail Şimşek gibi Urfa'nın meşhur okuyucularından derlemeler yapmışlardır.
Bu derlemenin ses kayıtları; Ankara Devlet Konservatuarında, TRT'de, Kültür Bakanlığı Halk Kültürlerini Araştırma Genel Müdürlüğü arşiviyle Abuzer Akbıyık ve Sabri Kürkçüoğlu özel arşivinde bulunmaktadır.
1938 yılında Şanlıurfa'da yapılan derleme çalışmasında tespit edilen ve arşivlerde bulunan banttaki türkü, uzun hava ve oyun havaları şunlardır:
Urfa hoyratı/Mehmet Sağlamkol (Kurrik Mehey), Ebe kümeci/Mehmet Sağlamkol (Kurrik Mehey), Taşa vurdum/Mehmet Sağlamkol (Kurrik Mehey), Urfalıyam ezelden, Tutam yar elinden tutam/Mehmet Bardakçı, Dağlar başı kışladı, Güzel senin ne belalı başın var, Bugün bayram günüdür, Pınarın başında yatmış uyumuş, Kahveyi kaynatırlar/Mehmet Bardakçı, Lokman kimin (Uzun hava)/Mehmet Bardakçı, Dön beri yüzün göreyim/Mehmet Bardakçı, Mersiye, Yara sızlar (UH)/Mahmut Küçüksüslü, Kolumu salladım/Mehmet, Kavalla oyun havası/Kavalcı Ramazan, Kavalla oyun havası/İsmail Şimşek, Gelemem ben/Mehmet Sağlamkol, Bağlama ile oyun havası/Hakim Ercan, Ben sıhmamı al isterem/Hafız Nuri Başaran, Ağam etme bu nazı, Urfa'nın bedenleri, Tavus kuşu/Mehmet Sağlamkol, İndim kuyun dibine, Pencereden kar geliyor (UH), Çadır kurdum düzlere, Divan hoyratı/Hafız Nuri Başaran, Bağlama ile oyun havası/Hakim Ercan, Yine doğdu güneşler (Hoyrat)/Hafız Nuri Başaran, Bağlama ile oyun havası/Hakim Ercan, Giderem burdan artık/Topluluk, Tamburam rebap oldu/Topluluk, Kavalla karayılan oyun havası/Kavalcı Ramazan, Anadolu oyun havası, Urfa mahpushanası/Balo Atar, Bağlama ile oyun havası, Hasan Dağı oyun havası/Siverekli Mehmet Çelik, Delali Mihrican oyun havası, Deloyloy oyun havası/Siverekli Mehmet, Evlerinde var badiya/Bekir Kaynak, Gülizar oyun havası, Çarşıda nişe/Tahir Oturan (Mukim Tahir), Bu bağ bizim olaydı/Bekir Kaynak, Bu pınar eşme pınar/Tahir Oturan (Mukim Tahir), Atımı bağladım/Bayan Saniye, Anama söyleyin damda yatmasın (Ağıt), Senin yazın kışa benzer/Karaköprülü İsmail, Mahpushâne, Saray yolu/Nusret Ergun, Kışla şarkısı/Nusret Ergun, Yüce dağ başında/Fehmi Torkan, Abdo'nun mezarını (UH)/Tahir Oturan (Mukim Tahir), Küstürdün barışamam/Şükrü Çadırcı, Ayrıldım özlerinden (UH), Bu derenin armudu/Kadir Yılmaz, Havayi deli gönül (UH) Tahir Oturan (Mukim Tahir), Bülbüller düğün eyler/ Şükrü Çadırcı, Seherde girdim bağa/Şükrü Çadırcı, Gül iken açıldım soldum/B.Gürses, Derdi bile (UH) Kadir Yılmaz, Karalar giymişim (UH) Kadir Yılmaz, Hamra çarşaf başında, Kekliğimi doyurdular/Nusret Ergun, Bağlama ile oyun havası/Hüseyin Simitçi,
3) Osman ÖZSOY'un (Bandocu Osman) Yaptığı Derlemeler
1940-1950 yılları arasında Urfa'da bando takımını kurup yürüten Osman Özsoy Urfa Halkevi'nde musiki faaliyetlerinde bulunmuştur. Bu hizmetleri sırasında birçok kişiye nota ve solfej öğretmiştir. Bu yıllarda Urfa türküleri ve oyun havalarını da derlemiştir. Derlediklerini "Urfalı Musikişinaşlar ve Halk Türküleri" adlı bir defterde toplamıştır. Bu defter Abuzer Akbıyık'ın arşivinde bulunmaktadır.
1940-1950 yılları arasında Urfa'da bando takımını kurup yürüten Osman Özsoy Urfa Halkevi'nde musiki faaliyetlerinde bulunmuştur. Bu hizmetleri sırasında birçok kişiye nota ve solfej öğretmiştir. Bu yıllarda Urfa türküleri ve oyun havalarını da derlemiştir. Derlediklerini "Urfalı Musikişinaşlar ve Halk Türküleri" adlı bir defterde toplamıştır. Bu defter Abuzer Akbıyık'ın arşivinde bulunmaktadır.
4) Fikret OTYAM'ın Yaptığı Derlemeler
1953 yılında Dünya Gazetesi'nde çalışırken ilk kez bir röportaj için geldiği Urfa'ya sevdalanan Fikret Otyam 48 yıl boyunca Urfa'ya yılda birkaçkez gelip gitmiştir. Bu gezilerinin bazılarında Urfa Türkülerinden derlemeler yapıp bantlara kaydetmiştir. Bu bantları 1994 yılında ŞURKAV arşivine vermiştir. Bantlar üzerinde çalışılmaktadır.
1953 yılında Dünya Gazetesi'nde çalışırken ilk kez bir röportaj için geldiği Urfa'ya sevdalanan Fikret Otyam 48 yıl boyunca Urfa'ya yılda birkaçkez gelip gitmiştir. Bu gezilerinin bazılarında Urfa Türkülerinden derlemeler yapıp bantlara kaydetmiştir. Bu bantları 1994 yılında ŞURKAV arşivine vermiştir. Bantlar üzerinde çalışılmaktadır.
Yıllar önce bir yazısında "Doğduğum Aksarayı çok seviyorum ama anam, keşke Urfa'da doğursaydı beni, sorulduğunda ben de URFALIYAM diyebilseydim" diye yazan Fikret Otyam 1960 yılının Mayıs ayında Urfa'ya yaptığı bir seyahatindeki izlenimlerini "Gide Gide 3/ Harran Hoyrat Mayın" isimli kitabında ise şöyle anlatıyor:
"Akşamdı... Urfa Palas Oteli önündeydim. Akıl almaz, dinlemesi doyulmaz, bir ses, beni olduğum yere çaktı. Bütün Urfa inliyor desem inanın yalan değil gerçek... Kahvede kürsülere oturmuş Urfalılar 'huşu' içindeydiler.. İşte dedim, İlhan'a duyurmak istediğim hoyrat bu.. Dinledim biraz daha.. Koşarak dar sokaklara daldım. Dar sokakların birisinde bir ev vardır. Kapısında 'Urfa Musiki Cemiyeti' yazar.. Kapıyı yumruklamaya başladım, halk oyuncusu canım insan İsa Barak açtı kapıyı 'Hoş gelmişsen Baboo ' dedi, 'yorulmışsandır. '
- Aman İsa , bir yerde bir hoyrat okuyorlar bizim İlhan (İlhan Başgöz) dinlese deli olur.
Şaşırdı.
Baktım iç odadan bir türkü gelir. Kulak kesildim. Usulca girdim içeri. Yirmi kadar vardılar. Bizim uzun İlhan, TK 30 Grundig'i kurmuş, ses kaydediyor. Dışarıdan duyduğum türkü buradan yayılıyordu. Hem kayıt yapıyorlar, hem de dışarıdaki hoparlöre veriyorlardı türküyü.."
- Aman İsa , bir yerde bir hoyrat okuyorlar bizim İlhan (İlhan Başgöz) dinlese deli olur.
Şaşırdı.
Baktım iç odadan bir türkü gelir. Kulak kesildim. Usulca girdim içeri. Yirmi kadar vardılar. Bizim uzun İlhan, TK 30 Grundig'i kurmuş, ses kaydediyor. Dışarıdan duyduğum türkü buradan yayılıyordu. Hem kayıt yapıyorlar, hem de dışarıdaki hoparlöre veriyorlardı türküyü.."
Fikret Otyam bir sonraki seyahatinde ise şöyle anlatıyor Urfalıyı ve Urfa müziğini:
"Urfa Musiki cemiyeti yöneticilerine haber ulaştırdık.. Dileklerimizi duyurduk.. Derneğin üyeleri halis Urfa çocukları, insanları. Çoğu esnaf .. İş güç sahibi.. Garip dostu kişiler.. Tenekeci Mahmut Güzelgöz, Sazcı Aziz Çekirge, Şoför Mehmet Sağlamkol (Kurrik), yüz yaşında Hafız İsmail Baba, Mustafa Çölkesen, öğrenci Yavuz Tapucu, Kemal Geçgil, Mehmet Şengül, İsa Barak, İbrahim Ağan unutulur insanlar değil. Mahmut Güzelgöz dükkânını kapatıp geldi.. Asırlık Urfa türkülerini bilen bu mert insan, garip dostu, yiğit sesli.. Kazancını, üç günlük kazancını düşünmedi.. Şoför Mehmet Kurrik, yüklü kamyonu kirkoya vurup uzattı dost elini.. İsa Barak, hele İsa Barak üç gün üç gece gözlerimize baktı, nasıl yararlı olabilirim diye.. Urfa'yı sevdiğimi biliyorlardı, Urfalıları sevdiğimi biliyorlardı, yüreklerini açtılar.. Unutulmaz.."
Şanlıurfalılar adına, Sayın Otyam'a teşekkür edilmek istenmiş ve 2001 yılının 11 Nisan günü onun adını taşıyan Harran kütüphânesi kendisinin de katılımı ile Vali Muzaffer Dilek tarafından hizmete açılmıştır.
5) Fatih YÜKSELMİŞ Tarafından Yayınlanan "Urfa Halk Türküleri " Kitabı
Fatih Yükselmiş, derlediği Urfa türküleri ve hoyratlarının sözlerini 1963 yılında "Urfa Halk Türküleri" ismiyle küçük boyutta bir kitap olarak İstanbul'da Çelikcilt Matbaası’nda basılarak yayınlanmıştır.
Fatih Yükselmiş, derlediği Urfa türküleri ve hoyratlarının sözlerini 1963 yılında "Urfa Halk Türküleri" ismiyle küçük boyutta bir kitap olarak İstanbul'da Çelikcilt Matbaası’nda basılarak yayınlanmıştır.
6) MİFAD Tarafından 1976 Yılında Yapılan Derleme Çalışması
Urfa'da yapılan önemli bir derleme çalışması da MİFAD (Kültür Bakanlığı Milli Folklor Araştırma Dairesi) tarafından yapılmıştır. Bugünkü adı HAGEM (Halk Kültürlerini Araştırma Genel Müdürlüğü)'dir
Urfa'da yapılan önemli bir derleme çalışması da MİFAD (Kültür Bakanlığı Milli Folklor Araştırma Dairesi) tarafından yapılmıştır. Bugünkü adı HAGEM (Halk Kültürlerini Araştırma Genel Müdürlüğü)'dir
Bu çalışmada Yaşar Doruk başkanlığındaki heyet, Şanlıurfa'ya gelerek meşhur okuyucu ve kaynak kişi Tenekeci Mahmut, Bakır Yurtsever, Abdullah Balak ve Ahmet Alaybeyi'nden 350 civarında türkü ve oyun havası derlemişlerdir. Daha sonra derledikleri bu türkü ve oyun havalarından 39 adedi notalarıya birlikte "Şanlıurfa'dan Derlenen Türküler ve Oyun Havaları" adlı kitapta, 1977 yılında Milli Folklor Araştırma Dairesi tarafından yayınlanmıştır.
7) Mehmet ÖZBEK'in Yaptığı Derleme Çalışmaları
Şanlıurfalı THM Sanatçısı Mehmet Özbek, Urfa'da bulunduğu (1960'lı yıllarda) talebelik yıllarında meşhur ustaların meclislerinde bulunmuş ve birçok türkü derlemiştir. Daha sonra İstanbul Radyosu'nda ve TRT Müzik Dairesi'nde görev yaptığı yıllarda bunları değerlendirerek radyo repertuvarına kazandırmıştır. Ayrıca 1975 yılında yayınladığı "Folklor ve Türkülerimiz" adlı kitabında 50 adet Urfa türküsünün sözlerine yer vermiştir.
Şanlıurfalı THM Sanatçısı Mehmet Özbek, Urfa'da bulunduğu (1960'lı yıllarda) talebelik yıllarında meşhur ustaların meclislerinde bulunmuş ve birçok türkü derlemiştir. Daha sonra İstanbul Radyosu'nda ve TRT Müzik Dairesi'nde görev yaptığı yıllarda bunları değerlendirerek radyo repertuvarına kazandırmıştır. Ayrıca 1975 yılında yayınladığı "Folklor ve Türkülerimiz" adlı kitabında 50 adet Urfa türküsünün sözlerine yer vermiştir.
8) Osman GÜZELGÖZ'ün 1981 Yılında Yaptığı Derleme Çalışması
1981 yılında Osman Güzelgöz, babası ünlü okuyucu ve kaynak kişi Tenekeci Mahmut Güzelgöz'den 8 kaset türkü ve uzun hava derlemiştir. Bu derleme çalışmasında A.Cihat Kürkçüoğlu ve Bakır Karadağlı da sazlarıyla Tenekeci Mahmut Güzelgöz'e eşlik etmişlerdir.
9) Abuzer AKBIYIK ve S. Sabri KÜRKÇÜOĞLU'nun Yaptıkları Derleme Çalışmaları
Abuzer Akbıyık ve S.Sabri Kürkçüoğlu, 1975 yılından itibaren Şanlıurfa türküleri, uzun havaları ve oyun havalarıyla ilgili mahalli kasetleri arşivlemişler ve 1980 yılından itibaren de Şanlıurfa'nın kaynak kişileri, bestekârları ve okuyucularıyla yüzyüze görüşerek birçok ezgi derlemişlerdir.
1981 yılında Osman Güzelgöz, babası ünlü okuyucu ve kaynak kişi Tenekeci Mahmut Güzelgöz'den 8 kaset türkü ve uzun hava derlemiştir. Bu derleme çalışmasında A.Cihat Kürkçüoğlu ve Bakır Karadağlı da sazlarıyla Tenekeci Mahmut Güzelgöz'e eşlik etmişlerdir.
9) Abuzer AKBIYIK ve S. Sabri KÜRKÇÜOĞLU'nun Yaptıkları Derleme Çalışmaları
Abuzer Akbıyık ve S.Sabri Kürkçüoğlu, 1975 yılından itibaren Şanlıurfa türküleri, uzun havaları ve oyun havalarıyla ilgili mahalli kasetleri arşivlemişler ve 1980 yılından itibaren de Şanlıurfa'nın kaynak kişileri, bestekârları ve okuyucularıyla yüzyüze görüşerek birçok ezgi derlemişlerdir.
Tenekeci Mahmut Güzelgöz, Yusuf Kuşçuoğlu, Şükrü Hafız (Çadırcı), Mahmut Ağe (Yetkin), Değirmenci Kadir, Bekçi Bakır (Yurtsever), Ahmet Alaybeyi, Abdullah Balak, Şükrü Algın, Mehmet Ataç, Mustafa Şahin, Mehmet Sağlamkol (Kurrik Mehey), Ahmet Cankat, Doğan Güllüoğlu, Mustafa Dişli, Kazancı Bedih (Yoluk), Karaköprülü İsmail, Şemsi Parmaksız, Mustafa Savaş, Fırıncı Mehmet Gözoğlu, Halil Binbaşıoğlu, Nenê Mehey, Hellan Bakır (Keçeloğlu), Halil Damdam, Mehmet Delioğlu, Fevzi Atlıoğlu, Bedir Çağlayan, Saime Kazazoğlu, Cihat Kürkçüoğlu, Osman Doğan, Cülha Hafız, Halil Yıldırım, Bedirhan Kırmızı, Osman Bengisu, Saatçı Yusuf Hafız, Mehmet Nacak, Sait Küçük, Ziya Küçükoğlu, Abdülkadir Algın, Arif Çelik gibi Urfalı kaynak kişi, okuyucu ve bestekârla yüzyüze görüşmeler yapılmış ve bu derleme çalışmaları banta kaydedilmiştir. Özel arşivlerinde bulunan bu bantlarda yer alan bazı ezgiler, TRT arşivine kazandırılmıştır. TRT arşivlerinde yer almayan bazı türkü ve oyun havalarını arşive kazandırmak için çalışmaları devam etmektedir. 1996 yılından itibaren Abuzer Akbıyık ve S. Sabri Kürkçüoğlu'nun bu çalışmalarına Osman Güzelgöz, Salih Turhan ve Kubilay Dökmetaş da iştirak etmişlerdir.
10) Necati AYDINLI Tarafından 1997 Yılında Yayınlanan ÖYKÜLERİYLE ŞANLIURFA TÜRKÜLERİ Kitabı
Şanlıurfa Devlet THM Korosu’nda 1990 yılından itibaren 5 yıl misafir sanatçı olarak çalışan bağlama sanatçısı Necati Aydınlı'nın Şanlıurfa türküleri çalışması bir diğer derlemedir. 1997 yılında Şanlıurfa'da Özdal Matbaacılık'ta "Öyküleriyle Şanlıurfa Türküleri" ismiyle kitap olarak basılarak yayınlanmıştır. Kitapta 190 türkü notasıyla yer almaktadır.
Şanlıurfa Devlet THM Korosu’nda 1990 yılından itibaren 5 yıl misafir sanatçı olarak çalışan bağlama sanatçısı Necati Aydınlı'nın Şanlıurfa türküleri çalışması bir diğer derlemedir. 1997 yılında Şanlıurfa'da Özdal Matbaacılık'ta "Öyküleriyle Şanlıurfa Türküleri" ismiyle kitap olarak basılarak yayınlanmıştır. Kitapta 190 türkü notasıyla yer almaktadır.
11) 1999 Yılında Yayınlanan ŞANLIURFA HALK MÜZİĞİ Kitabı
Şanlıurfa Halk Müziği ile ilgili son dönemde yapılan en önemli derleme ve yayın çalışması Abuzer AKBIYIK, Salih TURHAN, Sabri KÜRKÇÜOĞLU, Osman GÜZELGÖZ, ve Kubilay DÖKMETAŞ tarafından hazırlanan ve Ekim 1999'da Şanlıurfa Valiliği'nce yayınlanan "ŞANLIURFA HALK MÜZİĞİ" kitabıdır.
Şanlıurfa Halk Müziği ile ilgili son dönemde yapılan en önemli derleme ve yayın çalışması Abuzer AKBIYIK, Salih TURHAN, Sabri KÜRKÇÜOĞLU, Osman GÜZELGÖZ, ve Kubilay DÖKMETAŞ tarafından hazırlanan ve Ekim 1999'da Şanlıurfa Valiliği'nce yayınlanan "ŞANLIURFA HALK MÜZİĞİ" kitabıdır.
Şanlıurfalıların ve aynı zamanda kültür- sanat dünyasının istifadesine sunulan bu eser; 16*24 cm ebadında, 664 sayfa ve dört bölümden oluşmakta. I. Bölümünde 311 sözlü kırık hava (türkü); II. Bölümünde 14 adet oyun havası ve gezinti; III. Bölümünde 46 adet hoyrat, maya, ağıt, ve diğer uzun hava tarzı eserler; IV. Bölümünde ise 28 adet gazel, divan gibi klasik eserler bulunmakta ve kitapta toplam 399 eser notasıyla yer almaktadır. Ayrıca kitapta sözlük, konu ile ilgili kaynakça, 103 biyografi ve 156 fotoğraftan oluşan sanatçılar albümü bulunmaktadır.
Şanlıurfa Halk Müziği'ne büyük katkı sağlayacak olan ve "Osmanlı Devleti'nin Kuruluşunun 700. Yıl Dönümü"nde yayınlanan bu kapsamlı çalışma, müzisyenlerin, araştırmacıların, öğrencilerin ve diğer ilgililerin ellerinin altında bulundurabileceği önemli bir başvuru kitabı olacak durumda.
12) TRT Repertuarında Bulunan Şanlıurfa Türkülerini Derleme Çalışmaları
Şanlıurfa türküleriyle ilgili olarak 1960 yılından bu yana gerek TRT adına gerekse kişisel derleme yapıp TRT repertuarına kazandıran isimler ise şunlardır. da Emin Tugay, Ahmet Yamacı, Abdullah Balak, İzzet Altınmeşe, Nida Tüfekçi, Muzaffer Sarısözen, Ahmet Bayram, Bakır Karadağlı, Kubilay Dökmetaş, Salih Turhan, Bedir Çağlayan, Mustafa Canan, Bedirhan Kırmızı, Yücel Paşmakçı, Yavuz Tapucu, Ramazan Şenses, Nihat Mercanlı, Selahattin Erorhan, Bünyamin Aksungur, Cemil Cankat, Mehmet Özbek, Selahattin Alpay, Bakır Yurtsever, Abdülkadir Algın, Osman Güzelgöz, Melih Duygulu, Süleyman Yıldız, Adnan Ataman'ı sayabiliriz.
Şanlıurfa türküleriyle ilgili olarak 1960 yılından bu yana gerek TRT adına gerekse kişisel derleme yapıp TRT repertuarına kazandıran isimler ise şunlardır. da Emin Tugay, Ahmet Yamacı, Abdullah Balak, İzzet Altınmeşe, Nida Tüfekçi, Muzaffer Sarısözen, Ahmet Bayram, Bakır Karadağlı, Kubilay Dökmetaş, Salih Turhan, Bedir Çağlayan, Mustafa Canan, Bedirhan Kırmızı, Yücel Paşmakçı, Yavuz Tapucu, Ramazan Şenses, Nihat Mercanlı, Selahattin Erorhan, Bünyamin Aksungur, Cemil Cankat, Mehmet Özbek, Selahattin Alpay, Bakır Yurtsever, Abdülkadir Algın, Osman Güzelgöz, Melih Duygulu, Süleyman Yıldız, Adnan Ataman'ı sayabiliriz.
13) Kültür Bakanlığı Şanlıurfa Türk Halk Müziği Korosu'nun Derlemeleri
Devlet Türk Halk Müziği Korosu 1991 yılında Kurulmuş ve faaliyetlerine başlamıştır. 10 yıllık çalışmaları içerisinde çok sayıda yöre ezgisi korodaki sanatçılar tarafından derlenerek notaya alınmış ve çeşitli dönemlerdeki konserlerde bu eserler icra edilmiştir.
Devlet Türk Halk Müziği Korosu 1991 yılında Kurulmuş ve faaliyetlerine başlamıştır. 10 yıllık çalışmaları içerisinde çok sayıda yöre ezgisi korodaki sanatçılar tarafından derlenerek notaya alınmış ve çeşitli dönemlerdeki konserlerde bu eserler icra edilmiştir.
D. KAYNAK KİŞİ VE DERLEYİCİLERİN BELİRLENMESİ
Türkülerin (sözlü kırık hava ve uzun havaların), oyun havalarının kaynak kişisinin ve derleyicisinin tespiti her zaman kolay olmamaktadır. Bilindiği gibi halk ezgilerimiz genel olarak "Anonim"dir. Anonim Şanlıurfa türküleri ve oyun havaları 1926 yılından başlanarak İstanbul Konservatuarı, TRT ve Kültür Bakanlığı gibi kuruluşlar tarafından birçok defa derlenmiştir. Bu derleme çalışmalarında aynı türkü, değişik zamanlarda, değişik kaynak kişilerden derlenerek kayıtlara geçirilmiştir.
Türkülerin (sözlü kırık hava ve uzun havaların), oyun havalarının kaynak kişisinin ve derleyicisinin tespiti her zaman kolay olmamaktadır. Bilindiği gibi halk ezgilerimiz genel olarak "Anonim"dir. Anonim Şanlıurfa türküleri ve oyun havaları 1926 yılından başlanarak İstanbul Konservatuarı, TRT ve Kültür Bakanlığı gibi kuruluşlar tarafından birçok defa derlenmiştir. Bu derleme çalışmalarında aynı türkü, değişik zamanlarda, değişik kaynak kişilerden derlenerek kayıtlara geçirilmiştir.
Yine, bazen ticari amaçla, bazen de tespit amacıyla bu konuyla ilgilenen kişiler özel derlemeler yapmışlar, bunları plaklara, kasetlere ve kitaplara kaydetmişlerdir.
Durum böyle olunca bir anonim türkü, yıllar itibariyle birçok kaynak kişiden, değişik zamanlarda derlenmiştir. Hal böyle iken, bir türküyü plağa veya kasete okuyan bir sanatçı, kaynak kişi veya derleyici olarak ya kendisini veya daha önceki çalışmalarda hiç ismi geçmeyen birini yazmıştır.
Durum böyle olunca bir anonim türkü, yıllar itibariyle birçok kaynak kişiden, değişik zamanlarda derlenmiştir. Hal böyle iken, bir türküyü plağa veya kasete okuyan bir sanatçı, kaynak kişi veya derleyici olarak ya kendisini veya daha önceki çalışmalarda hiç ismi geçmeyen birini yazmıştır.
İşte bu karmaşık durumda, bir türkünün esas kaynak kişisini ve derleyicisini bulmak yıllar yılı çalışmayı gerektirmektedir. Bu konudaki belirsizlik halen devam etmektedir. Bugün için bir türkünün TRT, Kültür Bakanlığı, İstanbul Konservatuarı derleme arşivi ile MESAM veya başka bir kuruluşta değişik kişi adına kayıtlı olduğunu görmekteyiz.
E. TÜRKÜLERDE ANONİM VE BESTE KAVRAMI
Türkü denince genellikle, anonim olanlar, yani sahibi belli olmayan, halkın ortak malı olan, sözlerinde ve müziğinde yörenin folklorik özellikleri bulunan, kaynağından çıktıktan sonra halkın yıllarca benimseyerek söylediği, zaman, içerisinde bazı değişikliklere uğrayan ezgiler akla gelir.
Türkü denince genellikle, anonim olanlar, yani sahibi belli olmayan, halkın ortak malı olan, sözlerinde ve müziğinde yörenin folklorik özellikleri bulunan, kaynağından çıktıktan sonra halkın yıllarca benimseyerek söylediği, zaman, içerisinde bazı değişikliklere uğrayan ezgiler akla gelir.
Önceleri kişinin yaratısı olarak meydana çıkan türküler, bir süre sonra toplumun malı olur. Türkü çıktığında, bestekârına ait iken, duygu ve düşünce yönünden halkı ilgilendirirse, halk tarafından sevilir ve benimsenir; o zaman ağızdan ağıza dolaşmaya başlar ve zaman içinde bestekâr unutulur. Türküde kişilik izleri varsa silinir, daha da güzelleşir, yani yeniden az ya da çok işlenerek değişikliğe uğrar. Böylece türkü halkın malı (Anonim) olarak yaşamaya devam eder.
Ancak günümüzde iletişim ve kayıt cihazlarının gelişmesi ve türkünün telif yönünden bir değerinin ortaya çıkmasıyla artık türküyü yakan veya besteleyen kişi ezgiye damgasını vurmakta, notere ve çeşitli kurumlara başvurarak bestelediği eseri kendi adına kaydettirmektedir.
Söz ve müziği belli kişilere ait olan Urfa türkülerinin çoğu, anonim türküler kadar güzel olup, halk tarafından benimsenmekte ve yörenin birçok folklorik motiflerini taşımaktadır. "Dolana ay dolana", "Urfalıyam ezelden (Ağam çiğköfte oldu)" gibi türkülere gerek Şanlıurfa'dan gerekse diğer yörelerden yüzlerce örnek verebiliriz. Türküler konusunu işlerken bu gerçeği göz ardı etmemiz mümkün değildir.
Bazen Aynı türküyü ve ezgiyi, yine aynı yörenin mahalli sanatçıları küçük ezgi değişikliği ile farklı farklı çalıp okurlar. Bunlardan biri doğru, diğerleri yanlış değildir. Yapılanlar müzik kuralları içindeyse hepsi de doğru ve güzeldir. Aksi takdirde doğru kime göre ve neye göre olacaktır?
Türkü yakma yeteneğine sahip sesi güzel bir Urfalı, muhakkak surette halk şiiri ve müziği ilede ilgilenir. Ezberinde birçok şairin değişik şiirleri bulunur. Bu değerlerle özel yeteneğini birleştiren Urfalı yaşadığı olay ve duygu sonucunda türkü yakmakta (bestelemekte) hiç de zorluk çekmez. Yarattığı yeni türkü yöresel motifler taşıyorsa zamanla yayılıp halka mal olmakta gecikmez. Türküdeki kişilik izleri kaybolup eser halka malolunca yakılan türkü anonim halk müziği şekline dönüşür. Urfalı için türküler belli kişilere ait birer olgu değil, tamamiyle toplumun malı olan çok kıymetli değerlerdir.
Urfalı şunu çok iyi bilmektedir ki yaktığı türküsünü topluma mal edebildiği nisbette sevdirebilecek, yaşatabilecek ve bunun gerçekleştiği oranda da mutlu olacaktır.
Müzik meclislerinde bulunup ta kendisinde türkü söyleme yeteneği olan bir Urfalının, o an içinde bulunduğu ruh haliyle, herhangi bir makam geçilirken aynı makamda (irticalen) yeni bir türküyü dile getirdiği görülmüştür. "Çay içinde adalar" türküsü bunun en güzel örneğini teşkil etmektedir.
F. ŞANLIURFA TÜRKÜLERİNDE TEMA
Müzik, Şanlıurfalının hayatının önemli bir bölümünde yeraldığından kafası, ruhu, gönlü, sürekli müzik aşkı ile doludur.
Müzik, Şanlıurfalının hayatının önemli bir bölümünde yeraldığından kafası, ruhu, gönlü, sürekli müzik aşkı ile doludur.
Şanlıurfalı ifade edemediği bütün duygularını, coşkusunu, sevincini, kederini, yasını türkülere dökebilmiş ve bir noktada kendi kendini türkülerle ifade etmiştir.
Ağlama yar ağlama (Anam)
Mavi yazma bağlama
Giderem tez gelirem (Anam)
Ele gönül bağlama
Ağlama yar ağlama (Anam)
Mavi yazma bağlama
Giderem tez gelirem (Anam)
Ele gönül bağlama
Eyledir yar eyledir
Gerdan altı yayladır
Almış yari dizine
Hem öper hem söyletir
Gerdan altı yayladır
Almış yari dizine
Hem öper hem söyletir
Çoğu zaman aşkın en doruk noktasında sevgiliye yakılan bir uzun hava ile kabahatini dahi kabullenir:
Küsme dilber barışalım
Her kabahat bendedir
Her kabahat bende ise
Ela gözler sendedir
Küsme dilber barışalım
Her kabahat bendedir
Her kabahat bende ise
Ela gözler sendedir
Sevilen bir yiğidin öldürülmesi üzerine de en yanık türküleri Şanlıurfalının ağzından duyabilirsiniz.
Mezarım üstüne gülü ektiler
Yeni gelin kimin kefen diktiler
Bütün ahbaplarım boyun büktüler
Nen eyle Zekim nen eyle
Cenazem geçiyor sen şivan eyle
Mezarım üstüne gülü ektiler
Yeni gelin kimin kefen diktiler
Bütün ahbaplarım boyun büktüler
Nen eyle Zekim nen eyle
Cenazem geçiyor sen şivan eyle
Tüm bunların yanı sıra Şanlıurfa türküleri genellikle gurbet, ayrılık ve hasret üzerinedir:
Çadır kurdum gurbet elin düzüne
Hasret kaldım ana baba yüzüne
Baş koymadım nazlı yarin dizine
Çadır kurdum gurbet elin düzüne
Hasret kaldım ana baba yüzüne
Baş koymadım nazlı yarin dizine
Kardaş kâh gidelim sılaya doğru
Kardaş kâh gidelim Urfa'ya doğru
..........
Urfa'nın çayları çağlayıp akmaz
Garibem üzüme kimseler bakmaz
Beklerim postayı mektubum çıkmaz
Diyarı gurbette ağlar gezerim
Kardaş kâh gidelim Urfa'ya doğru
..........
Urfa'nın çayları çağlayıp akmaz
Garibem üzüme kimseler bakmaz
Beklerim postayı mektubum çıkmaz
Diyarı gurbette ağlar gezerim
Şanlıurfalının mayası kâhramanlıkla yoğrulmuştur. Özgürlük ve vatan sevgisi için hiç bir fedakârlıktan kaçınmayan, bağrı yanık Anadolu insanına tipik bir örnek teşkil eder. Şanlıurfa türkülerinde kahramanlık örneklerini de her zaman görebiliriz:
Kolumu salladım toplar oynadı
Karadaş içinde asker kaynadı
Yaşasın Urfalılar teslim olmadı
Kolumu salladım toplar oynadı
Karadaş içinde asker kaynadı
Yaşasın Urfalılar teslim olmadı
Dı yeri yeri kumandanlar yerı
Askerlerin gidiyor dönmüyor geri
.........
Şanlıurfalı, türküsüne bazen bir tarihi olayı yüklemiştir. Yukarıda örneği verilen türkü Urfa'nın 1920 yılındaki düşman işgalinden kurtuluşunu işlerken, aşağıda örneği verilen türkü ile de Erzurum 93 (1878) Osmanlı-Rus savaşından izler yansıtmaktadır:
Ordumuz gitti Muş'a dayandı
Daşı toprağı kana boyandı
Bitlis'i gördüm yüreğim yandı
Askerlerin gidiyor dönmüyor geri
.........
Şanlıurfalı, türküsüne bazen bir tarihi olayı yüklemiştir. Yukarıda örneği verilen türkü Urfa'nın 1920 yılındaki düşman işgalinden kurtuluşunu işlerken, aşağıda örneği verilen türkü ile de Erzurum 93 (1878) Osmanlı-Rus savaşından izler yansıtmaktadır:
Ordumuz gitti Muş'a dayandı
Daşı toprağı kana boyandı
Bitlis'i gördüm yüreğim yandı
Ağlama aney belki gelirem
Ölüm olmazsa seni görürem
(Rûz-ı mahşerde seni görürem)
............
Ölüm olmazsa seni görürem
(Rûz-ı mahşerde seni görürem)
............
Şanlıurfa türkülerini oluşturan halk şiiri de çok zengin özellikler taşımaktadır. Zengin bir kafiye örgüsü, türküye uygun (söyleyiş kolaylığı sağlayan) redif uyumu, duygu bütünlüğü ile anlatım zenginliğinden kaynaklanan söz güzelliği ve ezgilerdeki sanat unsuru, işleniş biçimi, motifleri gibi nitelikler Şanlıurfa türkülerinin sevilip beğenilmesindeki önemli temel unsurlardandır.
G. ŞANLIURFA TÜRKÜLERİNİN KARAKTERİSTİK ÖZELLİKLERİ
Şanlıurfa, Türk Halk Müziği repertuarı açısından karakteristik bir müzik yapısına sahip illerimizden biridir. Şanlıurfa yöresi türkülerinin, diğer yörelerin türkülerinden farklı bir yapısı ve icra üslubu vardır.
Şanlıurfa, Türk Halk Müziği repertuarı açısından karakteristik bir müzik yapısına sahip illerimizden biridir. Şanlıurfa yöresi türkülerinin, diğer yörelerin türkülerinden farklı bir yapısı ve icra üslubu vardır.
Türkülerin icrasında sesler; gür, parlak ve geniştir. Türkülerin duygulu ve yanık oluşu ile hançere süslemeleri ayrı özellik arzeder. Ezgiler 3 ile 12 ses arasında seyreder.
Şanlıurfa türkülerinin ezgi yapıları monoton olmayıp çok inişli çıkışlı zengin ezgi motiflidir. Usul ve ritm yapısı da hayli zengindir. Gırtlak nağmeleri bir hayli fazla olduğu için, bazı istisna ve uzun havalar hariç; düz ve uzun seslerden çok, dinamik ve küçük değere haiz sesler tercih edilmiştir.
Şanlıurfa türküleri arasında hem ağır tempolu, hem de hareketli ve oynak türküler bulunmaktadır.
Şanlıurfa Halk Müziği ezgilerinde 2, 3, 4, 5, 6, 7, 9, 10 ve 12 zamanlı ölçüler kullanılmıştır.
H. ŞANLIURFA HALK MÜZİĞİNİN İCRA ORTAMI VE BİÇİMİ
Şanlıurfalının yaşamının her döneminde müzik mevcuttur. Düğünde, kına ve asbap gecelerinde, bayramda, dağ yatılarında, sıra gecelerinde, arkadaş toplantılarında müzik icrası vardır. Bazı esnafın kendine özgü bir hoyrat söyleyiş (Bahçeci, taşçı ve kalaycı gibi) tarzı olması, yedisinden yetmişine kadar hemen hemen her Şanlıurfa'lının müzik toplantılarına katılarak türkü, şarkı, gazel ve hoyrat söyleyebilmesi Şanlıurfa'da müziğin ne derece yaygın olduğunu bizlere göstermektedir.
Şanlıurfalının yaşamının her döneminde müzik mevcuttur. Düğünde, kına ve asbap gecelerinde, bayramda, dağ yatılarında, sıra gecelerinde, arkadaş toplantılarında müzik icrası vardır. Bazı esnafın kendine özgü bir hoyrat söyleyiş (Bahçeci, taşçı ve kalaycı gibi) tarzı olması, yedisinden yetmişine kadar hemen hemen her Şanlıurfa'lının müzik toplantılarına katılarak türkü, şarkı, gazel ve hoyrat söyleyebilmesi Şanlıurfa'da müziğin ne derece yaygın olduğunu bizlere göstermektedir.
Gelin olacak kızın evinde yapılan ve "Kına Gecesi" adı verilen kadın eğlencelerinde, kadınlar çeşitli türküler ve maniler okuyarak geceyi şenlendirirler. Erkeklerde ise, yazın "bağ-bahçe" ve "dağ yatıları"nda; kışın ise arkadaş gruplarıyla yapılan "Sıra Geceleri"nde; düğünden bir gece önce damat için yapılan "asbap geceleri"nde makam geleneğine göre türküler ve hoyratlar okumak bir gelenektir.
Şanılurfa'da yapılan eğlence, düğün, kına ve asbap gecelerine belirli gruplar katılıp buralarda müzik icra ederler. Eğlence meclislerinde şarkı, türkü, hoyrat ve gazel okunur. Çeşitli meclislerde müzik icra eden bu guruplara Şanlıurfa'da "Takım" adı verilir. Her takım kendi ustasının veya kurucusunun adı ile söylenir. Mesela Mukim Tahir'in, Kel Hamza'nın, Tenekeci Mahmud'un takımları gibi. Mevlüt gruplarında ise Hacı Nuri Hafız'ın, Tenekeci Mahmud'un, Halil Hafız'ın, Şıh İbrahim'in, Boze'nin oğlu Ahmed'in, Kazancı Bedih'in ve Köynekçi Yehye'nın takımları gibi.
Şanlıurfa'da eskiden gelini yaya veya atla müzik grubu eşliğinde getirirlerdi; bu getirme esnasında her sokak başında bir fasıl yapılır, ünlü hoyrat okuyucuları köşebaşlarında birer hoyrat okuyarak düğün alayını şenlendirirlerdi. Yine avlulu evlerde yapılan mahalli düğünlerde "Dörtlü Degenek Oyunu"nun bir bölümünde oyuncular oyunu durdurur ve en güzel hoyrat okuyanın başına mendili koyar bu hoyratçı zurna eşliğinde en yanık hoyratını okur ve o esnada evin damından erkek düğününü seyreden kadınlar da zılğıt çalarak karşılık verirler. Böylece düğün daha şenlenir, oyuncular daha bir coşkuyla oyunlarını bitirirler.
Türkü okuma merakı, el sanatları ile uğraşan zanaatkarlar arasında da çok yaygındır. Culhacı (dokumacı), debbağ (derici), keçeci, tenekeci, kazancı, kazzaz gibi meslekleri icra edenler hem çalışır hem de türküleri mırıldanırlar. Simitçi bile kafasındaki simit tezgâhı ile dolaşırken hem türküsünü söyler hem de simidini satar. Bahçeci, bahçesini çapalarken bir yanık türkü ve hoyrat söylemeden edemez. Kalıpçısı, demircisi, hasılı birçok meslek erbabında çalışırken türkü ve hoyrat söyleme alışkanlığı vardır. Kadınlar beşikteki çocuklarını uyutmak için söyledikleri ninnilerin yanında bazen yanık türküler de okurlar.
Şanlıurfa'da, İstanbul ve Anadolu Tasavvuf Musikisinden çok farklı nitelikleri olan bir "Dini Musıki Geleneği"de mevcuttur. Bu repertuarın içinde okunan İlahi, Nefes ve kırık havalara Şanlıurfa'da "çifte" deyimi kullanılmaktadır. Yine bu repertuarın içinde münacat, naat, mersiye, kaside ve gazel gibi "tek" (solo) okunan eserlerde vardır.
Şanlıurfa'da, İstanbul ve Anadolu Tasavvuf Musikisinden çok farklı nitelikleri olan bir "Dini Musıki Geleneği"de mevcuttur. Bu repertuarın içinde okunan İlahi, Nefes ve kırık havalara Şanlıurfa'da "çifte" deyimi kullanılmaktadır. Yine bu repertuarın içinde münacat, naat, mersiye, kaside ve gazel gibi "tek" (solo) okunan eserlerde vardır.
Birçok yöremizde olduğu gibi Şanlıurfa'da da sünnet ve evlenme törenlerinde veya ölüm nedeniyle mevlüt okutmak bir gelenektir. Genellikle yatsı namazından sonra tertiplenen mevlüt ve zikir gibi dini törenlere katılan tasavvuf meclislerinde, memleketin güzel sesli hafızları ve makamşinasları tef (bendir) eşliğinde okudukları dini menkıbe ve methiyeler arasında "çifte" denen ilâhilerin yanısıra gazeller ve hoyratlar da okurlar.
Bilhassa genç ölümlerinde yapılan "Şivan"larda, kadınlar ölen kişiye methiyeler dizerek ağıtlar yakarak ağlar ve duygulu sözler ile orada bulunanları da ağlatır.
I. MAKAM GELENEĞİ VE MAHALLİ İCRAYA GÖRE MAKAM SEYRİ
Şanlıurfa türkülerinin sanat kurallarına bağlı olduğu görülmektedir. Türk Musıkisi'nde kullanılan birçok makam Şanlıurfa türkülerinde kullanılmıştır.
Şanlıurfa türkülerinin sanat kurallarına bağlı olduğu görülmektedir. Türk Musıkisi'nde kullanılan birçok makam Şanlıurfa türkülerinde kullanılmıştır.
Şanlıurfa'da müzik yaşantısı günübirlik ve geçici değil, aksine geçmişin kesin çizgilerini taşıyan kalıcı, ustalık (sanatkârlık) isteyen bir yapıya sahiptir. Bu yapının temel taşı ise "Makam Geleneği"dir. Yani sistemli bir müzik icrasıdır.
Şanlıurfalı müzik icra ederken, makam geleneğini uygulamakta o kadar hassastır ki, Şanlıurfa'da herhangi bir sanatçının değeri, makam bilmesi ve bildiği makamları icra edebilmesi ile ölçülür.
Türküler ve uzun havalar, çeşitli arkadaş toplantılarında, düğün, kına gecesi gibi törenlerde söylenir. Fakat esas olarak makam seyrine göre icra ediliş, sıra geceleri'nde, dağ yatıları'nda ve asbap geceleri'nde olur. Bu toplantılarda, belirli bir makamla (genellikle Rast veya Divan'la) başlayıp daha sonra diğer makamlarla fasıl sürdürülür. Geceye katılanlar makam sırasına ve seyrine göre türküler, uzun hava (hoyrat) ve gazeller okuyup meclisi coşkun bir müzik şölenine çevirirler. Meclisin şevk ve neşesi arttıkça birçok makamlar geçilir ve icra edilen müzik daha da zenginleşir.
Şanlıurfa Halk Müziği eserleri, kaba taslak makam tasnifine tabi tutulduğunda, eserlerin 14 makama yayıldığı görülür.
Bir kısım eserlerin belirli makam kalıp ve kurallarına uymaması bir eksiklik olmayıp aksine müsbet yönde bir zenginlik olarak sayılabilir.
Şanlıurfa ezgilerinde kullanılan makamlar, sayı çokluğuna göre şöyledir: Uşşak, Hüseyni, Hicaz, Muhayyer, Hüzzam, Gerdaniye, Sâba, Mahur, Çargâh, Kürdi, Karcıgâr, Segâh, Rast ve Hicazkâr.
Mahalli İcraya Göre Makam Seyri
(Tenekeci Mahmut Güzelgöz'den derlenmiştir)
1. Divan Makamı: Divan gezinti yapılır (sazlarla), divan açış yapılır, divan türküler söylenir. Divanın 1. katı, 2. katı ve 3. katı okunur (Kat, mertebe veya hâne karşılığı kullanılmaktadır). Sonra İbrahimi gezinti yapılır (Gezinti: enstrümantal ritmik ezgidir).
(Tenekeci Mahmut Güzelgöz'den derlenmiştir)
1. Divan Makamı: Divan gezinti yapılır (sazlarla), divan açış yapılır, divan türküler söylenir. Divanın 1. katı, 2. katı ve 3. katı okunur (Kat, mertebe veya hâne karşılığı kullanılmaktadır). Sonra İbrahimi gezinti yapılır (Gezinti: enstrümantal ritmik ezgidir).
2. Rast Makamı: Rast açış yapılır, türkü ve şarkılar söylenir. Rast'ın 1. ve 2. katı okunur, türkü ve şarkılar söylenir, Rast'ın 3. katı okunur. Bu arada okuyucunun sesi müsait ise Mahur okur; Mahur'dan sonra Sâba'ya geçki yapılır, 2 hâne Sâba okuduktan sonra tekrar Rast'a geçilir ve öylece bitirilir.
3. Nevruz Makamı: Nevruz açış yapılır, türkü ve şarkılar söylenir. Nevruz'un 1. katı okunur, arada türküler söylenir, Nevruz'un 2. katı okunur, Nevruz'un 3. katı (Garip Hicaz makamında) okunur. Nevruz'un 4. katında Elezber (Arazbar) okunur, türkü ve şarkıyla bitirilir.
4. İbrahimi Makamı: İbrahimi açış yapılır, iki hâne İbrahimi gazel okunur (Arada İbrahimi gezinti yapılır). Gazelhan usta ise Çargâh veya Beşiri hoyrat okur. Sonra Nevruz'un 3. katını okur, daha sonra 2. ve 1. katına dönerek bitirir.
4. İbrahimi Makamı: İbrahimi açış yapılır, iki hâne İbrahimi gazel okunur (Arada İbrahimi gezinti yapılır). Gazelhan usta ise Çargâh veya Beşiri hoyrat okur. Sonra Nevruz'un 3. katını okur, daha sonra 2. ve 1. katına dönerek bitirir.
5. Hicaz Makamı: Hicaz açış yapılır, Hicaz gezinti yapılır. türkü ve şarkılar okunur. Gazelhan, Hicaz'ın 1. katı ve 2. katını okur, türkü ve şarkı söylenir. Hicaz'ın 3. katı Muhayyer makamında okunur. Sonra türküler söylenir, İsfahan hoyrat okunur, ardından türkü, sonra Mesnevi havası okunur. Hoyratçı, Garip Hicaz makamında Kalata hoyratını okur. Sonra yine Hicaz'a geçilir, 2. katı ve 1. katı okunduktan sonra bitirilir.
6. Uşşak Makamı: Uşşak açış yapılır, şarkı ve türküler okunur. Gazelhan, 1. katında iki hâne, 2. katında da iki hâne okur. Sonra 3. katını okur ve tekrar 2. ve 1. katına iner bitirir.
7. Acem Aşiran Makamı: Acem Aşiran açış yapılır, gazelhan iki hâneyi 1. katında okur, sonra iki hâne de 2. katında okur, daha sonra Acem Aşiran türkü ve şarkılar okunur, saz Sâba Hüseynisi'ne geçki yapar. Gazelhan gazelini okur ve bitirir. Sazlardan biri tekrar Uşşak'a geçki yapar. Gazelhan Uşşak makamının1., 2., ve 3. katlarını okuyarak bitirir.
8. Segâh Makamı: Segâh açış yapılır, Segâh şarkı ve türküler okunur, sonra gazelhan Segâh'ın 1. katından, 2. katından ve 3. katından okuyarak bitirir. Sonra Segâh bir türkü okunur, sazlardan biri Irak makamına geçki yapar. Irak hoyrat okunur, sonra gazelhan tekrar Segâh'ın 2. katından bir gazel, daha sonra 1. katından bir gazel okuyarak başlanılan perdede bitirir.
9. Sâba Makamı: Sâba açış yapılır, Sâba peşrevi geçilir. Sâba makamında iki türkü okunur. Gazelhan, Sâba'nın 1. katından ve 2. katından gazelini okur, sonra türküler söylenir. Daha sonra Mahmudiye'ye geçki yapılır ve Mahmudiye hoyrat okunarak bitirilir.
10. Acem Makamı: (Garip Hicaz makamı) Acem açış yapılır. Acem gezinti yapılır, Acem türküler okunur. Gazelhan, Acem'in 1. katında iki hâne, 2. katında iki hâne okur. Sonra Acem türkü söylenir. Acem'in 3. katında gazel okunur. (Bu arada Sâba Hüseynisi de okunabilir) ve tekrar sazlarla gezinti yapılır, türkü söylenir, ardından Acem hoyratı okunur, türküler geçilir. Tekrar Sâba'nın 1. katı ve 2. katı okunarak bitirilir.
11. Araban Makamı: Araban açış yapılır, türkü ve şarkılar söylenir. Gazelhan, 1. katından ve 2. katından okur. 3. katında Mahmudiye yerinden okuyarak tekrar Araban makamının 2. katını ve 1. katını okuyarak bitirir.
J. ŞANLIURFA HALK MÜZİĞİNDE KULLANILAN ÇALGILAR
Şanlıurfa'nın Halk Müziği dalındaki zenginliğinin ve bu sahada Türkiye'de önemli bir yer teşkil etmesinin bir nedeni de kullanılan çalgıların oldukça çeşitli olmasından ileri gelmektedir.
Şanlıurfa'nın Halk Müziği dalındaki zenginliğinin ve bu sahada Türkiye'de önemli bir yer teşkil etmesinin bir nedeni de kullanılan çalgıların oldukça çeşitli olmasından ileri gelmektedir.
Halk çalgısı deyince, fabrika malı olmayan basit araçlarla ve halkın kendisi tarafından elle yapılan, standart-teorik, akustik kurallara uymayan halkın ürünü olan çalgılar anlaşılır. Şanlıurfa musıkisinde bu çeşit çalgılar oldukça önemli bir yer tutar. Hele Şanlıurfa düğünlerinde, dağ yatılarında, sıra gecelerinde ve asbap gecelerinde bu çalgıların yeri çok önemlidir.
Yaygın olarak kullanılan çalgılar: Cura, Çöğür, Bağlama, Divan Sazı, Ud, Cümbüş, Urfa Tanburu, Kanun, Keman, Kaval, Zurna, Davul, Tef, Darbuka, Kaşık, Zilli Maşa, Çarpara ve Leğen'dir. Neşetkâr ve Rebap isimli iki enstrümanın daha önceleri kullanıldığı bilinmekte ise de günümüzde kullanılmamaktadır.
K. ŞANLIURFA HALK MÜZİĞİNİN ETKİLEŞİM SAHASI
Makam ve ezgi zenginliği göstererek Şanlıurfa'da icra edilen müzik, birçok yöreyi etkilemiş ve etkilenmiştir.
Makam ve ezgi zenginliği göstererek Şanlıurfa'da icra edilen müzik, birçok yöreyi etkilemiş ve etkilenmiştir.
Suriye'ye sınır teşkil etmesi ve Osmanlı döneminde Şanlıurfa'nın Halep vilayetinin sancağı olması dolayısıyla Arap âlemiyle ilişkisi çok olmuştur. Bundan dolayı Şanlıurfa Halk Musikisi Arap dünyasını etkilemiş ve etkilenmiştir. Arap dünyasının ünlü kültür ve sanat merkezlerinde bu müziğin izleri görülür. Arap dünyasının makamlarının en yaygın biçimde kullanılanı "Urfa" adı ile anılan makamdır. Bu, "Urfa Divan Makamı"dır. yaptığımız araştırmalarda birçok oyun havası ve türkülerin aynı olduğu görülmüştür. Yıllardan beri Şanlıurfa'da Türkçe olarak söylenen "Kara sandık açamadım lo lo" ve "Makaram sarı bağlar" gibi türküler, Arap âleminde de Arapça olarak söylenmektedir. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür.
Şanlıurfa Halk Müziği ayrıca yakın illerin müzik hayatını da etkilemiş ve etkilenmiştir. "Şark Bülbülü" sıfatıyla tanınan Diyarbakırlı Celal Güzelses; "Böyle bağlar", "Garibem bu vatanda", "Kalemi kaşta koydun", "Coşkun sular ne bulanık akarsın", "Abdo'nun mezarı" gibi Şanlıurfa uzun havalarını plağa okumuş, bunların birer Şanlıurfa havası olduğunu özellikle belirtmiştir.
Ayrıca Elazığ, Şanlıurfa ve Kerkük arasında türkü ezgileri ve uzun hava adlarında benzerlikler vardır. Elazığ'da okunan "Kövengin yollarında" ve "Mamoş", Kerkük'te okunan "Kalanın ardında bir daş olaydım" gibi türküler, Şanlıurfa' da da yıllardır sevilerek okunmaktadır. Bu türkülerden başka her iki yörede de okunan birçok türkü ve uzun hava vardır. Beşiri, Muhalif, Kesik, Elezber (Arazbar) ve Kürdi, bu üç yörede de bilinen birer hoyrat türüdür.
Yine Elazığ ve Kerkük'te kullanılan Ud ve Keman gibi klasik çalgıların Şanlıurfa'da da kullanılması, makam esasına göre müzik icra biçimi dikkate değer benzerliklerdir. Divan, Nevruz, Rast, İbrahimi Elazığ ve Şanlıurfa'da bilinen ve hemen hemen aynı ezgilerle okunan birer klasik formdur.
Böylece Şanlıurfa'nın etkileşim alanı olarak; Elazığ, Diyarbakır, Kerkük ve Halep'i sayabiliriz. Bunların dışında Erzurum, Bayburt, Erzincan, Sivas, Kahramanmaraş ve Gaziantep ile etkileşim varsa da bunun nispeti çok azdır.
L. ŞANLIURFA HALK MÜZİĞİNİN TÜRK MÜZİĞİ İÇERİSİNDEKİ YERİ
Şanlıurfa müzik meclislerinde icra edilen sözlü ve sözsüz eserler, makam ve üsul bakımından çok zengindir. Türk müziğinin makamlarından birçoğunu Şanlıurfa türkülerinde görmek mümkündür. Müzik meclislerindeki okuyucuların çoğu türkü yanında şarkıları da mükemmel olarak okurlar. Hatta çoğu kez fasıllar; peşrevler ve üsulu ağır şarkılarla başlar, fasılın sonuna doğru türküler okunur.
Şanlıurfa müzik meclislerinde icra edilen sözlü ve sözsüz eserler, makam ve üsul bakımından çok zengindir. Türk müziğinin makamlarından birçoğunu Şanlıurfa türkülerinde görmek mümkündür. Müzik meclislerindeki okuyucuların çoğu türkü yanında şarkıları da mükemmel olarak okurlar. Hatta çoğu kez fasıllar; peşrevler ve üsulu ağır şarkılarla başlar, fasılın sonuna doğru türküler okunur.
Klasik sazlardan; Kanun, Ud ve Keman gibi çalgılar Şanlıurfa müzik meclislerinde de kullanılır. Bunun sebebi müzik meclislerinde sıkça klasik eserlerin okunması ve Şanlıurfa halk ezgilerinin ses bakımından genişliği ve gürlüğüdür.
Şanlıurfa türküleri sanat yüklüdür. Bu nedenle birçoğunun icrası zordur ve tecrübe sahibi olmayan kişiler icra edemezler.
Gerek makam seyri, gerek üsul ve gerekse sanat değeri yüksek ezgilerin olması, yine meclislerde ud, kanun ve keman gibi sazlarının kullanılması, türküler yanında şarkıların ve gazellerin icra edilmesi nedeniyle, Şanlıurfa meclislerinde icra edilen müziğe; "Türk Sanat ve Türk Halk Müziğini de içine alan bir yapıya sahiptir" dememiz uygun olur kanaatindeyiz.
Şanlıurfa Halk Müziğinde Kaynak Kişiler
Türk Halk Müziği içinde ezgi yapısı ve sayısının zenginliği, kaliteli icrası ile seçkin bir konuma sahip olan Şanlıurfa Halk Müziği yöre sanatçılarının ses rengi ve ağız özellikleriyle bütünleşerek güzellikler dünyasının kapısını açmıştır. Öyle ki; geçmişte ve günümüzde Şanlıurfa, ülkemizde adeta bir Türk Halk Müziği Konservatuarı” rolü oynamıştır. Şanlıurfalı birçok Halk Müziği sanatçısı, bugün Türkiye’nin en gözde sanatçıları durumundadır. Diğer illerin sanatçıları da Şanlıurfa türkülerini repertuarlarına almaya büyük özen göstermektedirler.
Radyo, televizyon ve sahnelerde Halk Müziğinin icra edildiği ilk günden bugüne kadar yetişen, Türk Halk Müziği sanatçılarından, repertuarına Şanlıurfa türküsü almayan sanatçı hemen hemen yok gibidir. Yıllardan beri, radyolarda, sahnelerde, televizyonlarda, plak ve kaset dünyasında gözle görülür Şanlıurfa türküleri varlığı ve etkisi yaşanıyor diyebiliriz.
Müzik kültürü, tarihi kadar köklü olan, bugün için yediden yetmişe birçok kişinin müzikle amatör veya profesyonelce uğraştığı Şanlıurfa’da, sayıca çok fazla olan Şanlıurfalı müzisyen ve bestekârların tamamının biyografilerini yazmanın ne kadar zor olduğu bilinen bir gerçektir. Kapsamlı bir biyografi çalışması başlı başına bir kitap konusudur. Bu sebeple Şanlıurfa Halk Müziğinin temel taşlarından sayılan ve halk müziğimizin günümüze ulaşmasına sebep olan “kaynak kişiler”imizden birkaçının biyografisi alfabetik sırayla aşağıda sunulmuştur.
Şanlıurfa Halk Müziğinin Önemli Kaynak Kişileri:
AHMET ALAYBEYİ
1935 yılında Urfa’da doğdu. Babasının ismi Celal, annesinin ismi Hayriye’dir. Bir devlet kurumunda muhasebecilikten emekli oldu. Babası ve ağabeyi müziğe meraklıydı, kendisi de ailesindeki müzik ortamında yetişti. Gençlik yıllarında Tenekeci Mahmut’tan istifade ederek müzik bilgisini ilerletti. Urfa’da çeşitli dönemlerde üç musıki cemiyetinde çeşitli çalışmalarda bulundu. Talebeler yetiştirdi. Makamları ve Urfa makam geleneğini çok iyi bilmektedir. Urfa tavrında bağlama çalar. Derlediği türküleri TRT repertuarına alınmıştır. 1976 yılında MİFAD’ın Şanlıurfa’da yaptığı ve 340 adet türkü ile uzun havanın derlendiği çalışmada kaynak kişi olarak, diğer kaynak kişilerle birlikte kendisinden de istifade edildi.
AHMET UZUNGÖL (Ahmet Hafız)
1930 yılında Urfa’da doğmuş ve 1992 yılında vefat etmiştir. Babasının adı Bozan, annesinin adı Emine’dir. Evli ve altı çocuk babası idi. Müzik merakı, küçük yaşlarında başlamış ve meşhur ustaları dinleyerek makamları öğrenmiştir. Daha sonra Şanlıurfa’nın ünlü müzik ustalarıyla fasıllara katılmış; okuduğu gazel ve hoyratlarla Şanlıurfalıların gönlünde taht kurmuştur. Birçok mahalli kasette okuduğu gazellerle, gazel okuma geleneğini devam ettirmiş ve gazeli sevdirmiştir. Kasetlerde okuduğu gazeller, dinleyenlerin çok takdirini kazanmış ve halen sevilerek dinlenmektedir. Urfa’da “çifte” denen ilâhileri de çok güzel okumuş ve Urfa’da bu konuda yapılan derlemelerde kaynak kişi olarak kendisinden faydalanılmıştır.
BAKIR YURTSEVER (Bekçi Bakır)
1909 yılında Urfa’da doğmuş ve 1985 yılında Şanlıurfa’da vefat etmiştir. Musıkiye küçük yaşlarda başlamıştır. Ustası Pehel’in Ahmet Hafız’dan makamları öğrenmiştir. Hacı, Nuri Hafız’dan da mevlüt okumasını öğrenmiştir. 30 sene kadar mevlüthanlık yapmıştır. Bekçilik yaptığı için kendisine “Bekçi Bakır” denilmiştir. Muzaffer Sarısözen’in hazırladığı “Yurttan Sesler” programına zaman zaman çağrılmıştır. Ayrıca radyoda çeşitli Şanlıurfa programlarına katılmıştır. TRT repertuarında derlemeleri yer almaktadır. Birçok plak yapmıştır.
BEDİH YOLUK (Kazancı Bedih)
1926 yılında Şanlıurfa’da doğdu. Asıl mesleği kazancılıktır. Belediye’den emeklidir. Müziğe küçük yaşlarda başlayan ünlü gazelhanlarından biridir. Müziği sevmesinde Necip Şıhe, Nacar Celal adlı ustalar etkili olmuştur. Tenekeci Mahmut Güzelgöz’den de makamları öğrenmiştir. Fuzûli, Kuddûsi, Nâbi ve Yaşar Nezihe gibi divan şairlerimizin gazellerini kendine has bir tavırla okur. Gazellerin yanında şarkı, türkü ve hoyratları da seslendirmektedir. Bir güfteyi farklı makamlarda gazel olarak icra edebilme yeteneğine sahiptir. Ud, tanbur ve cümbüş çalmasını bilir. Şanlıurfa’ya özgü gazel okuma geleneğinin son temsilcisidir. Son yıllarda birkaç kaseti ve CD’si çıkmıştır.
CEMİL CANKAT
1913 yılında Şanlıurfa’da doğmuş 1976 yılında Şanlıurfa’da vefat etmiştir. Babası Onbaşı Mehmet, annesinin adı Ayşe’dir. Evli olup 3 çocuğu vardır. Esas mesleği şoförlüktür. 19 yaşında “Pencereden kar geliyor” adlı ilk plağını doldurur. Okuduğu plak çok sevilince, plaklar birbiri ardına gelir ve 300 civarında plak yapar. Ünü yurt sınırlarını aşmıştır. Bilhassa Arap ülkelerinde sevilerek dinlenmiştir. Halep, Şam ve Kahire’de konserler vermiştir. Ses sanatçılığının yanında aynı zamanda da bestekârdır. Plağa okuduğu eserlerin çoğunu kendisi bestelemiştir. Birçok filmde başrol ve yardımcı rollerde oynamıştır.plaklara okuduğu eserlerden bazıları TRT repertuarına alınmıştır.
HALİL UZUNGÖL (Halil Hafız)
1928 yılında Şanlıurfa’da doğmuş, 1992 yılında vefat etmiştir. Evli ve 6 çocuk babası idi. Çeşitli camilerde müezzinlik ve imamlık yapmıştır. Babası meşhur gazelhanlardan Bozan Emmi’dir. Şanlıurfa’nın son yıllarda yetiştirmiş olduğu en güzel ses, en güzel tavıra sahip kişilerden biridir. Sesi çok temiz, parlak, etkileyici ve yüksektir. Usta bir mevlüthan, gazelhan ve hoyrat okuyucusudur. İlk hafızlık derslerini kurra Mehmet Hafız’dan, makam derslerini de Hacı Nuri Hafız’dan almıştır. İyi bir edebiyatçı olup gazeller yazmıştır. Farsça’yı da bilirdi. Ramazan’da, bayramda ve yağmur dualarında okuduğu dualar dinleyenleri ağlatırdı.
HAMZA ŞENSES
1904 yılında Şanlıurfa’da doğmuştur. Tanburacıoğulları’ndandır. Ses sanatkârı ve bestekârıdır. Müziğe üç telli saz çalarak başlamış, bilahare tanbura ve cünbüş çalmasını öğrenmiştir. Sesi çok dik, temiz ve etkileyicidir. Mukim Tahir’le aynı dönemlerde yaşamıştır. Şanlıurfa’da Halkevi Sahnesi’nde ve Aynzelha gazinolarında programlar yapmıştır. Bir müddet de İstanbul sahnelerinde çalışmıştır. Çok temiz giyinen ve modern görünüşlü bir kişiydi. “Kışlalar doldu bugün”, “Aşkın ne derin yaralar açtı ciğerimde”, “Ne hoş olur mahpushâne havası”, “Kız adın Fatma güzel”, “Nazmiyem gel beni yakma”, “Adanalı esmer olur can yakar”, “Duman duman olmuş karşıki dağlar” Taş plağa okuduğu eserleridir.
MAHMUT GÜZELGÖZ (Tenekeci Mahmut)
1919 yılında Şanlıurfa’da doğmuş ve 1988 yılında vefat etmiştir. Babasının adı İbrahim, annesi İslim’dir. Esas mesleği tenekeciliktir. Kütüphâne memurluğundan emekli olmuştur. Şanlıurfa’nın folklor tarihinde en büyük müzisyen ve kaynak kişilerden biridir. Devrin en büyük ustalarından istifade etmiştir. Şanlıurfa repertuarında icra edilen türküleri, hoyratları, gazelleri bilir ve makam esasına göre eksiksiz okurdu. Şanlıurfa ile ilgili; hikâye, masal, mani, gazel, atasözleri ve benzeri folklorik bilgilerin hemen hemen hepsinde söz sahibi idi. Büyük bir halkbilimcisi ve müzik üstadı idi. Şanlıurfa adına birçok türküyü TRT repertuarına kazandırmıştır. Ayrıca MİFAD tarafından Şanlıurfa’da yapılan derleme çalışmalarında kendisinden kaynak kişi olarak faydalanılmıştır.
MEHMET ATAÇ (Aliçine Mehmet)
1931 yılında Şanlıurfa’da doğmuş ve 1994 yılında vefat etmiştir. Babasının ismi Reşit’tir. Evli ve 4 çocuk babası idi. Cünbüş ve ud çalar. Ustası Mukim Tahir’dir. Müzik toplantılarında edindiği bilgileriyle içinden gelen duyguları bestelere döküp sevilen eserler yaptı. Yaptığı eserler birçok sanatçı tarafından kasetlere ve plaklara okundu. “Derbederim yoktur yuvam”, “Felek hançerini almış eline” sevilen eserlerindendir.
ŞÜKRÜ ÇADIRCI (Şükrü Hafız)
1917 yılında Şanlıurfa’da doğmuş ve 1993 yılında vefat etmiştir. Türk Halk Müziği ve Sanat Müziği dalında 70 civarında eseri vardır. Şanlıurfa’nın yetiştirmiş olduğu en ünlü bestekârlarından biridir. İki yaşında iken gözlerini kaybetmiştir. Devrin birçok ustalarından faydalanmıştır. Devrin birçok klasik ve halk türküleri sanatçıları eserlerini severek icra etmiştir. 1938 yılında Şanlıurfa’ya derleme yapmaya gelen Muzaffer Sarısözen, kendisinden “Küstürdün barışamam”, “Bülbüller düğün eyler”, “Seherde girdim bağa” adlı türküleri derlemiştir. TRT repertuarında eserleri bulunmaktadır.
TAHİR OTURAN (Mukim Tahir)
1900 yılında Şanlıurfa’da doğmuş ve 1945 yılında Zonguldak’ın Yenice ilçesinde vefat etmiştir. Babası Mukimlerden Hacı Abdurrahman’dır. Ailece sevilen ve sözleri geçen varlıklı bir aileye mensuptur. Küçük yaşlarda bolluk içinde yetişti, ömrünün son döneminde yoksul düştü. Okuduğu gazel, hoyrat ve türkülerinde Urfa şivesini en mükemmel bir şekilde kullandı. Bağlamayı ve darbukayı çok iyi çalardı. 1938 yılında Muzaffer Sarısözen, Şanlıurfa’da yaptığı derleme çalışmalarında, kendisinden kaynak kişi olarak istifade etmiştir. 1944 yılında 35 kişilik bir ekiple Türkiye’de konser turnesine çıkmıştır. Taşplağa okuduğu eserleri; “Ayağında kundura”, “Kapıyı çalan kimdir”, “Elleri pambıh”, “Kırmızı kurdele”, “Hüsnün senin ey dilber nadide kamer mi”dir.
YUSUF BİLGİN
1920 yılında Şanlıurfa’da doğdu. Babasının adı Halil, annesinin adı ise Zemzem’dir. Esas mesleği helvacılıktır. Şanlıurfa makam geleneğini bilir. İlahi ve gazel okumada ustadır. Arûz vezniyle yazdığı şiirleri vardır. Keskin bir zekâya sahip olup yüzlerce beyit gazeli eksiksiz olarak ezbere bilir. Çok geniş bir ilâhi repertuarı vardır. Şanlıurfa’nın ünlü ustaları Mukim Tahir, Kıde Hafız, Ahmet Hoca, Dede Osman ve Tenekeci Mahmut’la birlikte birçok meclislerde bulunmuştur. Kültür Bakanlığı başta olmak üzere birçok kurum ve araştırmacı kendisinden kaynak kişi olarak istifade etmiş ve kendisinden Şanlıurfa’da okunan ilâhiler derlenmiştir.
YUSUF KUŞÇUOĞLU
1911 yılında Şanlıurfa’da doğdu. 1989 yılında vefat etti. Babasının adı Reşat, annesinin adı ise İsmet’tir. Evli 8 erkek, 7 kız olmak üzere 15 çocuk babasıdır. Maddi yönden varlıklı bir ailenin çocuğuydu. Buğday Pazarı’nda zahirecilik yapmaktaydı. Daha sonra Ankara’ya yerleşerek kuşçuluk yaptı. Gençlik yıllarında müziğe olan merakından dolayı Mukim Tahir gibi devrin müzik ustalarının meclislerine katılarak onlarla birlikte okudu. Hafızası çok kuvvetliydi; bir defa duyduğu eseri hafızasına kaydederdi. Repertuarında çok sayıda şarkı, türkü ve gazel bulunmaktaydı. “Küçük hanım bere giymiş başına” türküsü gibi birçok türkü, kaynak kişi olarak kendisinden derlenmiştir.
DAMBURACI DERVİŞ
1877 yılında Şanlıurfa’da doğdu. 1957 yılında vefat etti. “Tamburacı” lakabı dayılarından kendisine gelmiştir. Kendisi baba tarafından Timuroğulları’ndandı. Esas mesleği oturakçı (Bedesten’de halıcı) idi. Küçük yaşlardan beri müziğe meraklıydı. Devrin birçok ustalarına hizmet etti ve olgunlaştı. Ustaları; Mehış’ın oğlu Ali Hafız, Hacı İbiş, Cürre Mehemet, Mehsim’in oğlu Mehmet’tir. Bütün makamları ve makam geleneğini çok iyi bilirdi. En çok sevdiği ve okuduğu makamlar Rast, Hicaz, Segâh, Sâbâ ve Araban’dır. Günümüzde okunan gazel, hoyrat ve anonim türkülerimizin oluşmasında çok önemli katkıları olmuştur. Birçok ustalar yetiştirmiştir.
OSMAN ÖZSOY (Bandocu Osman)
1908 yılında Şanlıurfa’da doğdu. Babası Hacı Ali, annesinin adı Adile’dir. Çocukluk ve gençlik yılları Şanlıurfa’da geçmiştir. 1972 yılında vefat etmiştir. Bursa Sanat Okulu’nda 2 yıl Musiki Nazariyatı dersleri aldı. Daha sonra Urfa Sanat Okulu’nun bando kısmına devam ederek Yüzbaşı Mehmet ve Ali Rıza Bey’den solfej ve armoni dersleri aldı. Notayı, solfeji ve diğer müzik bilgilerini ileri düzeyde öğrendi. 1934 yılında Mardin’de, daha sonra da Urfa’da bando takımını kurdu. 1950 yılına kadar bu görevi yürüttü. Bu hizmetleri sırasında birçok kişiye nota ve solfej öğretmiştir. Şanlıurfa Halk Müziği ile ilgili türkü ve oyun havaları derlemiş; derlediklerini “Urfalı Musikişinaslar ve Halk Türküleri” adlı bir defterde toplamıştır. İcracı ve ekip şefi olarak birçok konserlerde bulunmuştur. 1946 yılında Gaziantep’ten başlayıp İstanbul’a kadar birçok ilde konserler veren Şanlıurfalı sanatkârlardan oluşan bir ekibin şefliğini yapmıştır.